Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal 2021 yılında uygulayacakları para ve kur politikasını şöyle açıklamıştı:
“Enflasyona ilişkin yukarı yönlü riskler 2021 yılında para politikasının sıkı ve kararlı bir duruş sergilemesini zorunlu kılmaktadır. Gerekirse parasal duruşumuzu daha da sıkılaştıracağız.” (16 Aralık 2020)
Demek ki, enflasyonun artış riski 2021 yılında devam edecekti. Bunu önlemek için Merkez Bankası “sıkı para politikası” uygulayacak, gerekirse daha da sıkılaştıracaktır.
Faizin yüzde 17’ye çıkarılması bunun bir uygulamasıydı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, iki gün önce şöyle konuştu:
“Yüksek faize karşı olduğumu söylemem boşuna değil. Bu işi yaşayarak gördük. Birçok yatırımcı, girişimci faiz yükü altında eziliyor. Bu bankaların sizi nasıl sömürdüğünü biliyorum… Şu anda dünyaya bakalım. ABD’de faiz oranı ne. Japonya’da ne? Avrupa’da eksi, İsrail’de eksi.”
‘KIRILGAN EKONOMİ’ UYARISI
Bir iktisatçı çıkıp da bu iki beyanın aynı ekonomik programı ifade ettiğini söyleyebilir mi?
Erdoğan faizi enflasyonun altına mı indirecek? Öyleyse ekonomi ekibini niye değiştirdi? Amerika, Avrupa ve Japonya’da faizleri hükümet mi indirdi?
Bu ülkeler bilim ve teknoloji sayesinde dış ticarette fazla veriyorlar, biz açık veriyoruz ve sırf bu açık bile bizi “beş kırılgan ekonomi” grubuna sokmuştu. Hatırlayınız, S&P adlı kuruluş, 6 Kasım 2017 raporunda Türkiye’yi “beş kırılgan ülke” arasında değerlendirmişti, sebep, dış açıktı. Hükümet hiçbir tedbir almamış, aksine 2017 referandumu için kesenin ağzını açmış, bu yüzden dış açığımız yüzde 10 oranında artmıştı!
Erdoğan’ın dediği gibi faizi aşağıya (ne kadar?) çektiğimizde ithalat, tüketim, enflasyon ve dış açık daha fazla artmayacak mı?
Görünen o ki, Lütfi Elvan ve Naci Ağbal “ortodoks” (kuralcı) denilen sıkı ekonomi politikalarından yana, ama Cumhurbaşkanı faizin aşağıya çekilmesinden, genişlemeci politikalardan yana…
Söylenen reformun mantığı hangisi olacak?
BEŞTEPE YAYINLAMALI
Faizin sebep, enflasyonun sonuç olduğuna dair ister sokaktaki vatandaşın ister piyasa aktörlerinin okuyabileceği beş on sayfalık bir metin bile yok!
Beştepe böyle bir metin yayınlamalı, savunduğu görüşün gerekçeleri neymiş, görülmeli.
Öte yandan, bütün bilimsel araştırmalar ve bizzat piyasa tam tersini söylüyor.
Hatta emirle faiz indirilirse kısa süreli bir canlanmayı, sert düşüşler izliyor.
Piyasa ve yatırımcı önünü nasıl görecek?
HUKUK REFORMU?
Hukuk reformu konusunda da aynı sorun mevcut: Söylem ve davranış farkı…
Hukuk reformu vaad ediliyor ama “AİHM kararları bizi bağlamaz” deniliyor! AYM kararlarına uymayan yargıçlara siyasi destek açıklamaları yapılıyor!
AYM ve AİHM içtihatlarına göre “masumiyet karinesi” öncelikle yürütme organı yani iktidarları bağlamalıdır ama bizde mahkeme kararı çıkmadan, tutuklama ve mahkûmiyet kararlarını siyaset açıklıyor…
Trajikomik bir örnek, “hakimlere coğrafi teminat” meselesidir. Yani hakimlerin kararlarından dolayı başka bir yere sürgün edilmemesi, yerlerinde kalacaklarına dair teminat olması…
Büyük törenle vaad edildi… Bir buçuk yıl geçti, ortada kanun yok!
Çoklu baro kanunu çıktı… Mafyayı kapsayan infaz kanunu çıktı… Coğrafi teminat kanunu yok!
Kaldı ki, “coğrafi teminat” için kanun gerekmez. Adalet Bakanı GÜL, HSK başkanıdır, HSK “coğrafi teminata aykırı atama yapılmayacak” diye bir tüzük yayınlar, mesele biter! Ama bu yapılmıyor!
Bu tablo karşısında ekonomide reform, hukukta reform sözleri inandırıcı olabilir mi?
REFORM NE DEMEK?
Reform mantığı rasyonel olmak ve inandırıcı olmak zorundadır. Türkiye’nin kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, temel hak ve hürriyetler, kurallı piyasa ekonomisi gibi asli konularda güven veren bir yapıya sahip olmadığı apaçık bellidir.
Ekonomi sözde değil, esaslı ve rasyonel reformların zorunlu olduğunu söylüyor.
Bugünkü Türkiye’de reform demek siyasetin adalete, hürriyete ve piyasaya müdahale edemeyeceği bir kurumsal yapılanma demektir. Bu konuda güven veren bir kaliteye ulaşmadıkça dış kaynak getiremediğimiz gibi yatırımları harekete geçiremediğimiz deapaçık ortada..
Bu olmayınca faiz de, döviz de, enflasyon da “laf dinlemez.”
Ekonomide kurallı piyasa, yönetimde hukukun üstünlüğü, başka yol yok.