Yeni açıklanan Orta Vadeli Program, yirmi yıllık iktidarın yükseliş ve düşüşünün rakamla itirafıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla iki gün önce Resmi Gazete’de yayınlanan yeni Orta Vadeli Program’a göre kişi başına gelirimiz bu yıl 9 bin 485 dolara çıkacak, 2023 yılında 10 bin 71 dolara ulaşacağız.
Erdoğan bu rakamları başarı göstergeleri olarak açıklıyor.
Halbuki Türkiye’de kişi başına gelir 2013 yılında 12 bin 615 dolardı! 9 bin 500’e düşerek nasıl fakirleşmişiz, kendi rakamlarıyla ortada!
Çok daha önemlisi hangi politikaların bizi 12 bin dolara çıkardığı, hangi politikaların 8-9 bin dolara düşürdüğü konusunda bir muhasebe, bir muhakeme, bir özeleştiri yapmamasıdır.
2023 HEDEFLERİ?
Sadece bu değil… 2023 Hedefleri’nin niye yarısının bile tutturulamadığı konusunda da bir muhasebe, bir muhakeme, bir özeleştiri olması gerekmez mi? Ama yok! Hâlâ “2023 hedefleri…” diye propaganda devam ediyor, tabii artık seçim hedefleri anlamında!
2011 seçim Bildirisinde açıklanan “2023 Hedefleri”ne göre, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında girecektik, aksine 17. sıradan 22. sıraya düştük… Gerimizdeki ülkeler bizi geçti…
Milli gelirimiz 2 trilyon dolara çıkacaktı, 1 trilyona ulaşmamız zor gözüküyor.
Kişi başına gerilimiz 25 bin dolara çıkacaktı, aksine, 8 bin dolara düştü, şimdi 9.500 dolar oldu diye seviniyoruz!
İhracatımız 500 milyar dolar olacaktı, yarısının biraz üstündeyiz o da TL’nin değerini düşürerek…
2023 Hedefleri abartılıydı ama 2001-2010 arasındaki iktisadi dinamizm böyle hedefleri düşünmeyi mümkün kılıyordu. Bugün iktidarın “2023 Hedefleri” kişi başına 10 bin dolar!
BU NASIL FAİZ?
Yeni Orta Vadeli Program’a göre, 2022 yılında hükümetin faiz harcamaları 329 milyar lira olacak! Faiz harcamaları 2023 yılında 565 milyar, 2024 yılında 697 milyar, 2025 yılında 774 milyar liraya çıkacak!
Faize karşı bu kadar laf edip cumhuriyet tarihinin en ağır faiz borçlusu olmak, üzerinde düşünülmesi, tahlil edilmesi, sebeplerinin ortaya konulması gereken çok ciddi bir problem değil midir?!
Hiçbir “mandacı iktisatçı” politika, Türkiye’yi böyle ağır bir faiz yükünün altına sokmamıştı.
Bugün Erdoğan’ın “mandacı iktisatçılar” diye suçladığı iktisatçıların elinde, Kemal Derviş’in 2001 reformları uygulanırken, yani bu iktidarın ilk on yılında, yıllık faiz yükü elli milyardan ibaretti! Bugünkü iktidar yüzde 10, hatta yüzde 12 dolar faiziyle borçlanıyor, tarihimizde hiç böylesi de olmamıştı
İslami açıdan, “nass var nass, sana bana laf düşmez” deyip faiz yükünü böylesine ağırlaştırmak da üzerinde düşünülmesi, tahlil edilmesi, sebeplerinin ortaya konulması gereken çok ciddi bir problem değil midir?!
ASIL MESELE
Ortada rakamlara yansıyandan daha önemli bir sorun var: Yükseliş ve iniş halinde yirmi yıllık bir çarpıcı tecrübeler yığını ortada olduğu halde iktidarda bir muhasebe, bir muhakeme, bir özeleştiri, geçen yirmi yıla bir ‘laboratuvar gibi bakış’ yok.
Aksine, ‘ne yapsak doğrudur’ zihniyeti hakim. Bu yüzden “nerede yanlış yaptık?” sorusu zihinlerde oluşmuyor, ya da çıkıp kimse bunu sormuyor…
Evet, “nass var nass” ama nassın haram kıldığı faizi asgari düzeye çekmenin ve onu “para politikası aracı” olarak istihdam etmenin yolu modern iktisat ilminde yazılıdır.
Halbuki iktidar “faiz sebeptir” diyerek, “bize öğretilenleri uygulamayacağız” diyerek iktisat ilmine en azından uzak duruyor.
Bu yanlış düşüncenin son icadı “enflasyonlu büyüme” illüzyonudur: Borç ve tüketimle ekonomiyi şişirmenin akıbetini düşünmüyorlar.
1994 krizi sırasında da faizleri indirtmek isteyen Başbakan Çiller ile ortodoks iktisadı savunan Merkez Bankası’nın bağımsız Başkanı Bülent Gültekin anlaşamamışlar, dünyaca saygın iktisatçı Prof. Oktay Yenal Hoca’yı davet etmişlerdi. Merhum Oktay Yenal, ‘enflasyonlu büyüme’yi eleştirerek şu uyarıda bulunmuştu:
"Unutmamak gerekir ki, dünyada kalkınmasını yüzde 60-70 enflasyon ile sürdürebilmiş ve sonunda yumuşak iniş yapabilmiş ülke yoktur."
Ben de bundan korkuyorum; borç ve enflasyonla yapılan bu uçuşun inişi nasıl olacak?
(1994 krizi ve Prof. Yenal raporu hakkında benim “Laf Dinlemedi” kitabıma bakabilirsiniz)