Merkez Bankası politika faizini yüzde 45’te sabit tuttu. Halbuki döviz ve enflasyon yükselme halindeydi.
TL’yi faize yatırmak yerine dolar almak daha kârlı olursa döviz ve enflasyon yükselirdi… Dünkü haber şöyle:
“Merkez Bankası’nın faizi sabit tutma kararı, piyasalarda sert tepkilere yol açtı. Perşembe günü alınan karar sonrası dolar ve euro kurlarında yüzde 1’e yakın yükseliş yaşanırken, döviz rezervlerinde 5 milyar dolarlık erime gerçekleşti…”
Fıkıhla ne ilgisi var diyenler olabilir. Piyasa hareketlerine fıkıh gözüyle bakmıyorsanız ilgisi yok. Ama fıkıh gözüyle bakanlar için çok yakından ilgili.
Müslümanlar son dört yüz yılda ticaret ve ardından sanayi devrimiyle ortaya çıkan yeni piyasa hareketlerini, yani modern iktisadı dikkate almadıkları için fıkıh dondu, Müslümanlar da çağın gerisinde kaldı.
MUAMELE-İ ŞER’İYE
1910’lu yıllarda Kazan Türklerinden Fatih Kerimi, “Dersaadet”e geldiğinde önde gelen aydın ve âlimlerle mülakat yapmıştı. Biri de değerli fıkıh âlimi Mahmut Esat Efendi’dir. Onun Fatih Kerimi’ye anlattığına göre Saraybosna Müslümanları banka kurmak istemişler, bizim Şeyhülislamlığa sormuşlar, Şeyhülislamlık, ancak “muamele-i şer’iye” yaparak banka kurulabileceğini bildirmişti.
Yani mevduat ve kredi işlemlerinde faiz ne kadar tutacaksa, o miktar paraya basit bir mendil, bir kalem satın almış olacaktınız… Böylece faiz, alım satım işlemi imiş gibi gösterilecekti. Fıkıhta benzer şekilde böyle geniş bir “hile-i şer’iye” ya da kısaca “hıyel” külliyatı vardır.
Ticari hayatın dinamizmi ve banka işlemlerindeki zorunlu formaliteler, bir de “muamele-i şer’iye” kırtasiyesi!.. Boşnaklar banka kurmaktan vazgeçmişti.
İdealist bir Türkçü olan Fatih Kerimi’nin makaleleri “İstanbul Mektupları” adıyla yayınlanmıştır. (Çağrı Yayınları, 2001)
Fatih Kerimi’nin 1937 yılında Stalin tarafından kurşuna dizilen “ziyalılar”dan biri olduğunu belirtmeliyim.
Osmanlı timar sisteminin etkisiyle Bosna Müslümanları büyük topraklara sahipti, banka kurarak ticaret ve sanayie geçebilirler, güçlenebilirlerdi. Olmadı.
‘GÜNCELLEME’ SORUNU
Faiz uzun süre enflasyonun altında kaldığı zaman hem dövizin hem enflasyonun hem cari açığın fırlayacağı iktisadi bir gerçektir. Yukarıya aldığım haber de bunun son örneği.
Şimdi, Cumhurbaşkanı’nın “nas var” diyerek, emirle faiz indirtmesini savunan epey fıkıh profesörü vardır.
Acaba fıkıh âlimleri iktisat ilminde faizin işlevlerini fıkıh kadar biliyorlar mıydı?
İşte “Müslümanların faiz sorunu” dediğim budur. İster faiz, ister kuvvetler ayrılığı veya Merkez Bankası’nın bağımsızlığı olsun, fıkıhla düşünenler, fıkhın dışındaki iktisada, hukuka, siyaset bilimine aşinalıkları nedir?
Aslında bu nokta tam da Erdoğan’ın “güncellenme” dediği sorundur. Ben bu kavramı yanlış buluyorum ama ifade ettiği sorun gerçektir ve Müslüman düşüncesindeki en büyük sorundur.
Bu durumda siyasette şu soru haklıdır: “Güncellenmemiş” fetvalarla davranmak doğru mudur? Bunun cevabı ekonominin halidir.
‘HÜR FİKİRLİ HOCAMIZ’
Yukarıda bahsettiğim büyük âlim merhum Mahmud Esad Efendi’nin “Tarih-i İlm-i Hukuk” adlı değerli eseri yeni harflerle yayınlandı. (Yetkin Yay. 2012) Fıkha ilgi duyanlar, hele de bugün dogmatizmi savunanlar mutlaka okumalı.
Mesela fıkıhtaki “tazir” (ceza) yerine Fransız Ceza Hukuku’nun uyarlanarak alınmasını örnek gösterir ki bunu yapan Cevdet Paşa’ydı. Kölelik, cariyelik, darülharp ve darülislam gibi konuların “metruk” (terk edilmiş) olmasını örnek verir.
“Hırsızın elini kesmeye kalkan bir kadı, Osmanlı devletinin hayat damarlarını keser” diye yazıyor. (s. 210)
Büyük hukukçularımızdan Ahmed Selahahaddin Bey, Seha Meray hocamızın deyişiyle “Lozan’ın öncüsü”dür. Kitapta Ahmet Selahattin Bey’in Mahmut Esat Efendi hakkında makalesi de var; “hür fikirli hocamıza medyun-ı şükranız” diyor.
Diyanet politika yapacağına, kütüphane raflarında kalmış böyle eserleri yayınlamalı.
Zihinleri açmadan Müslümanlar gelişmiş ülke olabilirler mi? Bu büyük mesele içinde faiz dogmatizmi ayağa batmış bir çividen ibaret, küçük ama yürüyüşümüzü nasıl aksattığını yaşayarak gördük.