Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu, Taliban’ın kızlara yüksek öğrenimi yasaklamasını eleştirdi, iyi etti. Fakat neden sadece “Dışişleri Bakanı” ve partiden ses yok?
İran’da ve Afganistan’da kadın haklarıyla ilgili önemli sorunlar yakıcı bir şekilde gündemde, muhafazakâr iktidar partisinden ses çıkmıyor. Acaba “onların iç işleri” diye mi düşünüyorlar?
Ama Mısır’da İhvan iktidarına karşı yapılan Temmuz 2013 darbesi de nihayet “onların iç işleri” değil miydi? Taliban seçimle mi iktidara gelmişti?
Mısır’la yedi yıl süreyle kavga ettik, Arap dünyasını Yunanistan’ın yanına ittik, İhvan uğruna…
Şimdi de barışmaya çalışıyoruz.
DİN REFERANSIYLA
İslam ülkelerinin hiçbirinde dünya standartları seviyesinde demokrasi yok. Çünkü hepsi az gelişmiş veya gelişmekte olan ülke…
Fareed Zakaria’nın yazdığı gibi petrol zenginliği özgüveni yüksek özgür vatandaşlar yetiştirmiyor, petrol servetine dayanan otokrasiler yaratıyor.
Venezuela da böyle değil mi?
İslam dünyasındaki otokrasilerin özelliği, iktidarlarını dini referanslara dayandırmalarıdır. Otokrasiye itiraz etmek günahmış gibi...
Adı üstünde İran İslam Cumhuriyeti… Mısır’daki darbeyi Ezher uleması fetva ile onayladı… Suud malum… Taliban ise zamanımızdaki Ortaçağ medrese talebelerinin silahla kurduğu rejim….
Demokratik seçimlerin yapıldığı İslam ülkelerinde, dinin iktidar kavgasına alet edilmesi, bu yolla kayıtsız sadakat ve eleştirilmezlik sağlanması ayrı bir sorun, büyük bir sorun.
TALİBAN MODELİ
Taliban hükümetiyle elbette siyasi ilişkiler kurulmalı… Ama devlet politikasından ayrı olarak, sivil ve siyasi eleştiriden sakınmanın anlamı nedir?
Dünya insanları “İslam” denilince örnek olarak Taliban’ı mı görsünler?!
Bu soruya Hayrettin Karaman ne cevap verir bilmiyorum, fakat yazısında Taliban’ı sadece “tek mezhep taassubu yapmayın” diyerek eleştirdi. (Yeni Şafak, 23 Ağustos 2021)
Afganistan talihsiz, mazlum bir ülke. Rus işgali, mücahitler arası kanlı iç savaş, Taliban despotizmi… Hür düşüncenin gelişmesi için gereken eğitim, dışa açıklık, şehirleşme, piyasa ekonomisi gibi faktörlerin pek cılız kaldığı bir coğrafya…
Taliban sözcüsü Zabihullah Mücahit, “Türkiye bize asker değil, mühendis, ekonomist, tücccar göndersin” demişti. (19 Temmuz 2021)
Taliban kafası hiçbir zaman “mühendis, ekonomist, tüccar” yetiştiremeyecek. Zavallı Afganistan… Fakat İran farklı…
İSLAM DEVRİMİ
İran, tarihin her devrinde görece yüksek kültürüyle dikkat çekti. Mollalar içinde Batı üniversitelerinde okumuş, doktora yapmış olanlar az değildir. Eski Cumhurbaşkanları ‘reformist’ Hatemi, ‘ılımlı’ Ruhani bunlardan iki örnekti.
Bugün İran uluslararası atıf indekslerine giren akademik yayın sayısında, son on yılda Türkiye’nin önüne geçmiştir!
Böyle bir toplum Afganistan gibi bastırılabilir mi?
Şah despotizmine karşı 1979 İran devrimi, Şii İslam’ın “külli yevmin Kerbelâ, külli arzın aşurâ” sloganıyla, “Yezid’e isyan” duygusuyla gerçekleşti… Fakat “velayet-ı fakih” denilen “ulema vesayeti” altında sınırlı bir demokrasi kuruldu.
Artık dar geliyor, ulema tahakkümü kitlelerin isyanına yol açıyor.
16 Eylül’de genç kadın Mahsa Emini’nin ölümü, başta kadınlar, kitleleri ayağa kaldırdı. Rejim hâlâ bastıramadı, idam cezaları kitleleri korkutamadı… Aksine rejim “ahlak polisi”ni lağvetmek zorunda kaldı.
İran, Afganistan değil, arkası gelecek…
TARİHİN DERSİ
İsmet Paşa 1946’da ileri görüşlü bir kararla demokrasiye geçişi başlatmıştı. Paşa’nın en yakınlarından Prof. Nihat Erim, Ulus gazetesinde beş gün süren bir yazı dizisi yayımlamıştı. Kuvvetler ayrılığına dayalı yeni bir anayasa yapılmasını savunuyor, Kemalist rejimin demokrasiye geçiş kararını şöyle anlatıyordu:
“Türlü sebeplerden çoğalan memnuniyetsizlik teşkilatlı bir muhalefet vasıtasıyla meydana çıkamadığı için alttan alta tehlikeli bir cereyan hasıl olmaya başlamıştır. Bir memlekette muhalefet her zaman vardır. Onu biriktirmeyip muntazam bir parti teşkilatı kanalından açığa vurmak lazımdır. Emniyet supabı zamanında açılmazsa kazan patlayabilir…” (Ulus, 27 Temmuz 1947)
Bu düşünceyle İnönü partisiz cumhurbaşkanı gibi davranarak 12 Temmuz Beyannamesi ile hür ve dürüst 1950 seçimlerinin yolunu açacaktır.
Erim’in “kazanı patlatmamak” sözü bütün otokratlara tarihî bir uyarıdır.