Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, ABD ile Savunma Bakanlıkları düzeyindeki F-16 müzakerelerinin iyi gittiğini, Kongre’de engel çıkmazsa kesinleşeceğini söylüyor.
Sayın Bakan’ın sözleri şöyle:
"F-16'da askeri müzakereler tamamlandı. ABD Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı'na gönderdi. Yönetim, Dışişleri Bakanlığı aracılığı ile gayriresmi şekilde Kongre’ye bildirimde bulundu. Buradan itiraz gelmezse süreç tamamlanıyor. Yönetimle her düzeyde anlaşmalar sağlandı.”
Hayırlı olsun, inşallah öyle neticelenir. Elbette iyi temennide bulunalım ama soruları da sormak gerekir: Türkiye neden ileri teknolojili ortaklığımız olan F-35’leri elden kaçırdı da F-16’lar konusunda gelişme var diye seviniyoruz? Ege’deki Türk-Yunan savunma dengesi neden aleyhimize bozuldu? Türkiye neden Kongre’de ve genelde Batılı kurumlardaki dostlarını kaybetti?!
Bakın, Çavuşoğlu da Kongre hakkında “itiraz gelmezse” diye konuşuyor.
Bu soruların basit cevabı, Türkiye’nin dış politikasında bir “Dostum Putin” yönünde, iki “Şam’da namaz kılma” söylemiyle simgelenen savrulmalardır.
S-400 BELASI
Ekonomik ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi EDAM’da silah teknolojileri uzmanı Can Kasapoğlu ve diplomat Sinan Ülgen, Ocak 2019’da hazırladıkları “Türkiye-Rusya-ABD Üçgeninde Stratejik Silah Sistemlerine Dair Tercihler ve Sonuçları” raporunda, elimizden kaçırdığımız savaş uçağı F-35’leri şöyle tanımlıyorlar:
“F-35 üst düzey sensörleri, keşif-gözetleme-istihbarat kabiliyeti ve komuta-kontrol-muhabere-bilgisayar altyapısı ile uçan bir karargâh gibidir.”
F-35’lerin ortağıydık, teknoloji alabilecektik, Türk savunma sanayiinin gelişmesine de büyük katkıda bulanacaktı.
Rusya’dan S-400 almamız ; ABD’nin yaptırım olarak Türkiye’yi F-35’lerden dışlaması sonucunu doğurdu.
EDAM’ın aynı raporunda, S-400’lerin buna değmeyeceği de belirtilmişti:
“S-400’ün NATO altyapısı ile entegre edilemeyecek olması, Türkiye özelinde, sistemin balistik füze savunma alanındaki potansiyelini önemli ölçüde kısıtlamaktadır…”
Böyle çok uyarı yapıldı, ABD’li bazı Senatörler Aralık 2019’da Türkiye’ye “CAATSA yaptırımları”nın uygulanmasını istediler…
KIRILMA NOKTASI
Ama iktidar S-400’leri ‘inatla’ aldı... Hatta Erdoğan “en geç 2020 Nisan ayına kadar S-400’ler monte edilmiş olacak” diye açıklama yaptı. (13 Eylül 2019)
Ama S-400’ler hâlâ depoda! Öyleyse niye aldık bu belayı başımıza, üstelik 2 milyar dolar ödeyerek?!
Hava savunma sistemi pazarlıklarında, bir tür elimizi güçlendirmek için Rusya ile S-400 pazarlığına girmek normaldi, başkalarıyla da görüşmüştük zaten. Ama NATO sistemleriyle çelişkili olduğu, Türkiye’ye CAATSA yaptırımlarının uygulanmasına yol açacağı belli olduktan sonra bunu bırakmak aklın ve mesuliyetin gereği idi.
En önemli kırılma noktası bu S-400 yanlışı olmakla birlikte, Suriye politikasını İslami sloganlarla yürütmek… Mısır’daki askeri darbeyi protesto ile yetinmeyip bunu yedi yıl süreyle devam ettirmek Arap rejimlerini de aleyhimize çevirdi, Yunanistan’ın yanına itti.
‘MONŞERLER’ HAKLIYMIŞ!
Avrupa ile demokrasi, hukuk, yargı bağımsızlığı alanlarındaki çatışmalar ve iktidarın gittikçe koyulaşan ideolojik söylemi bu tabloya eklendiğinde Türkiye’nin yönü hakkında “eksen kayması” şüphesi güçlendi.
Diplomat Naci Koru “Türkiye Batı’dan Doğu’ya savruldu” diyor, bu politikaların “Türkiye’ye bugüne dek yaşamadığı ölçüde bir yalnızlığı getirdiğini” belirtiyor. (Karar, 14 Şubat 2022)
Bunun ekonomideki karşılığı, içeride kurumların bozulmasının da katkısıyla, Türkiye’ye yabancı sermaye gelmemesidir. Durum ortada…
Her devirde ABD ve Avrupa ile sorunlarımız oldu ama her devirde Türkiye’yi savunan dostlarımız da olmuştu; hem parlamentolarda, hem hükümetlerde, hem Batı entelijansiyasında…
Hepsini kaybetmiş durumdayız!
İktidar şimdi düzeltmeye çalışıyor ama Mısır da Şam rejimi de Türkiye’ye şartlar koşuyor!
İktidar acaba “monşerler” haklıymış diye düşünüyor mudur?! Yani istikrarlı geleneksel dış politika ve ideolojik değil, diplomatik dil…
F-16’lar inşallah Kongre’de engellenmez ama son on yıldaki savrulmaların ekonomide de dış ilişkilerde de maliyeti ağır oldu.