Meral Akşener faktörü, siyasi hayatımızdaki değişimi anlamak için önemli verilerden biridir.
Nereden belli bu? Konuşmalarının yüksek reytinginden belli.
Esnaf gezilerinde gördüğü ilgiden belli.
Kamuoyu araştırmalarında MHP’nin hayli önünde oranlara ulaşmasından belli…
Meslektaşlarımız Murat Yetkin ve İsmet Berkan da Akşener’in yükselişini yazdılar.
Halbuki ekranlar, salonlar kendisine kapatılmış, hatta “dokunulmazlığın da yok” denilerek hapisle tehdit edilmişti!
“Eve dön, sen de yerli ve millisin” gibi iltifatlar da yapıldı ama bu da tutmadı.
İYİ Parti siyasi hayamızda çok etkili bir muhalefet partisi haline geldi.
KADIN LİDER
Bir kadına söylenmeyecek sözlerle Meral Akşener’e saldırılması da onu caydırmadı. Aksine 28 Şubat’taki dik duruşlu Akşener bugün de “ölüm olsa da sonunda, mücadele etmezsem namerdim!” diyerek duruşunu yine ortaya koydu.
Tarihimizde mücadeleci kadın tipi özellikle siyasette azdır; Nezihe Muhittin’ler, Halide Edip’ler diyerek uzun bir liste çıkaramayız.
Şimdi, Akşener ve arkadaşları kadın haklarını, hukuku, demokrasiyi, özgürlükleri milliyetçilikle birlikte savunarak siyasette yol alıyor.
Milliyetçilik düşüncesinin siyasi hayatımızda hamasetin ve particiliğin ötesinde, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, özgürlükler, kadın hakları gibi değerlerle birlikte içerik kazanmasını ben çok önemsiyorum. Aksi halde yarın daha şehirli, daha eğitimli, daha dünyaya açık hale gelecek olan Türkiye’de milliyetçi hassasiyetler marjinalleşecektir.
Milliyetçiliğin elbette birleştirici, kapsayıcı niteliklte olması lazımdır. Millet nüfusunu kutuplaştıran bir söylem; kapsayıcı, bütünleştirici bir milletçilik anlayışıyla bağdaşmaz.
MİLLİ DEVLET VE HUKUK
Milliyetçilikte elbette “milli devlet” (ulus devlet) kavramı merkezî değerlerden biridir. Ama nasıl bir milli devlet?
Hukukun siyasetten üstünlüğüne, yargının bağımsızlığına, temel hak ve hürriyetlere dayanmayan bir devletin adı ulus devlet de olsa, İslam devleti ya da sosyalist devlet de olsa nihayetinde ceberrut devlettir!
Bugün 21. Yüzyıldayız. Anayasa Mahkemesi ağır siyasi hücumlara maruz kalıyor, üye kompozisyonu değiştirilerek hukuk çizgisi değiştirilmek istiyor…
Halbuki Ziya Gökalp daha 1922’de Diyarbekir’de çıkardığı Küçük Mecmua’nın 18 Ocak 1922 tarihli sayısında “Yüce Mahkeme” dediği bir yüksek yargı organı kurulmasını öneriyordu:
“Bu mahkeme, hem hususi kanunların teşkilatı esasiye kanununa uygun olup olmadığını, hem de nizamnamelerin ve talimatların hususî kanunlara uygunluğunu tetkik vazifesiyle mükellef olmalıdır.”
Hukukun üstünlüğü sahasında milliyetçi hocalarımızdan Sadri Maksudi, Ahmet Ağaoğlu, Ali Fuat Başgil, Mümtaz Turhan neler yazmışlardı; burada özetmemem mümkün değil.
DOĞRU MİLLİYETÇİLİK
Milliyetçilik hiçbir partinin tekelinde olamaz. Merhum Erol Güngör’ün bu konuda önemli uyarıları olmuştur.
Türkiye’nin en önemli sorunu; hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı gibi yüksek değerlerin bütün akımlarda benimsenen, bizi bir arada tutan değerler ve kurumlar haline gelememiş olmasıdır.
O düşman, bu hain, şu alçak, öbürü illet..
Nasıl bir arada yaşayacağız?!.
Tarihten gelen kültürel ve kimliksel fay hatları üzerinde böyle hâlâ kavga etmek mi?..
Yoksa hukuk devletinin vatandaşları olarak özgürce bir arada yaşamak mı?..
Bu hayati konuda aklımızla ve vicdanımızla bir karar vermeliyiz!
İYİ Parti’nin milliyetçilikle birlikte hukuki değerleri savunması elbette olumludur.
CHP’nin tarihten gelen fay hatlarının eski kavgasını bırakıp açılım yapması, Kılıçdaroğlu liderliğinde Batı’daki gibi merkez sol bir kitle partisi haline dönüşme yolunda olması elbette isabetlidir.
Gelecek ve DEVA partilerinin yüksek hukuki değerleri ve özgürlükleri savunması elbette isabetlidir. Hatta Gelecek Partisi ile DEVA Partisi birleşmenin, en azından birlikte hareket etmenin bir yolunu bulsalar keşke.
Ve iktidar bloku da keşke hukukun üstünlüğünü samimiyetle benimseyerek, yargıdan elini çekerek, fikir ve ifade hürriyetini evrensel normlar düzeyinde benimseyerek ülkedeki gerilimi düşürse…
Hukukun üstünlüğünde, özgürce hepimiz eğitime, bilime, sanata, işe, üretime, yaratıcı faaliyetlere yönelsek; değil mi?
Aklın gereği bu değil mi? Bundan iyi milliyetçilik ya da vatanseverlik olabilir mi?