Millet İttifakı’nın ortak adayı Kemal Kılıçdaroğlu, artık belli oldu, doğal bir gelişme. Pazartesi resmi açıklama yapılacak. Umarım diğer liderlerin görev ve yetkileri de aynı gün açıklanır. Yorumu o zaman yazacağım.
Millet İttifakı’nın başarısı siyasi bakımdan “ekip yönetimi”ni, kurumsal bakımdan yüksek liyakat sahibi “kadro”yu ortaya koymasına bağlıdır. Hükümet Programı niteliğindeki “Mutabakat Metni”ni zaten açıkladılar.
İktidar bloku ise program ve kadro ile değil, “Reis”in karizmasını ve kamu kaynaklarını kullanarak seçime girecek. Küçümsememek lazım.
Davutoğlu Millet İttifakı’nın sahip olması gereken misyon hakkında bir makale yayınladı. Bugün bunu yazacağım.
DAVUTOĞLU’NUN MAKALESİ
Geçenlere Ahmet Davutoğlu’nun politikyol.com’da bu konuda çok önemli bir yazısı çıktı: “Bir toplum sözleşmesi çabası olarak altılı masanın tarihi ve düşünsel arkaplanı” adlı makalenin özeti, “ortak akılla, ortak vicdanla ve ortak demokratik duruşla şekillendirebilmek için kendi dar mahallelerini ve çıkarlarını aşanlar”a çağrı….
Davutoğlu tarihimizdeki ana fikir hareketlerini hatırlatıyor.
Yusuf Aktçura’nın 1904’teki ünlü “Üç Tarz-ı Siyaset” risalesi… Osmanlıcılık, Türkçülük ve Garpçılık fikir ve siyasetleri…
Ziya Gökalp’in 1918’de yazdığı yine ünlü “Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak” makalesi ve kitapçığı…
“İttihat ve Terakki’nin “Balkan dağlarından Yemen çöllerine ve Asya içlerine uzanan siyasi serüvenleri de bu akımların izlerini taşır.”
Tarihte kaldılar ama günümüze birtakım değerler bıraktılar, önemli olan bu.
AKIMLAR VE DEĞERLER
II. Mahmut’la başlayan Osmanlıcılık akımının “dini çoğulculuk anlamında laikliği ilk kez devlet diline sokması” ve aynı zamanda “Vatan, Millet, Şura, Meclis vb.” gibi kavramları kazandırması… Özelikle “vatandaşlık bağı” kavramı…
Bugün de sık sık referans yaptığımız kavramlardır bunlar.
İslamcılığın “sömürgeciliğe karşı bir direniş hattı” oluşturması…
Davutoğlu, Osmanlıcılık ve İslamcılık akımlarının etkisini kaybetmesiyle gelişen Türkçülük akımının “devlet içinde kurucu unsurun hakimiyetini, sınır ötesinde ise Asya derinliklerinde dil birliğini esas alan bir akım ile Fransız devriminin modern ulus oluşumunu bize yansıtmaya” gayret ettiğini belirtiyor. Millet olma, milli devlet…
Ve cumhuriyet… Hoca, Cumhuriyetin “siyasi düşünce zemini anlamında da devlet kurumsallaşması anlamında da nevzuhur bir devlet değildir” diyor, “köklü devlet” vurgusu yapıyor:
“Cumhuriyetimiz çok uluslu ve çok dinli geleneksel devlet birikimlerinden modern ulus-devlete geçiş tecrübesi anlamında Avrupa’daki gelişmelere paralel, Avrupa-dışı toplumlar açısındansa özgün bir nitelik taşımaktadır.”
TOPLUMSAL SÖZLEŞME
Davutoğlu yazısında darbeleri, 28 Şubat’ı sert kutuplaşmaları hatırlatıyor. Gelişme dönemlerine dikkat çekerek ve İdris Küçükömer’e atıfta bulunarak şu doğru tespiti yapıyor:
“Türkiye’de sosyo-ekonomik ve sosyo-politik dönüşümler geniş muhafazakâr kitlelerin iknası ve dönüşümü üzerinden gerçekleşmektedir.”
Muhafazakarlık deyince, Davutoğlu Osmanlı modernleşmesinde Cevdet Paşa gibi isimlerdeki “Şura, Meşveret, Meclis, Ehliyet, Liyakat“ gibi kavramları hatırlatıyor. “Bugün Erdoğan’ın savunduğu ve hayata geçirdiği muhafazakârlığın” ise bırakın bu değerleri, sultani otoriteyi sınırlama tavsiyeleri içeren eski “Ahkâmussultaniye ve Siyasetname geleneğinin bile çok gerisinde” olduğunu söylüyor.
Önerisi şu:
“Yeni bir toplumsal sözleşme çabası sağ, sol, muhafazakar, milliyetçi, laik, liberal düşünsel ve siyasal geleneklerin özgürlükçülük ve kapsayıcılık temelinde dönüştürülmesi ile mümkün olacaktır.”
Çok haklı soruları var: Bayar ve Menderes’le İnönü oturup konuşabilseydi?..28 Şubat sürecinde Demirel, Erbakan, Çiller, Yılmaz, Baykal uzlaşabilseydi?..
DAR MAHALLELER…
Davutoğlu bugünkü Altılı Masa’nın, tarihimizdeki büyük sentez arayışları gibi bir misyonu yüklenmesi gerektiğini belirtiyor:
“Tarihi yazacak olanlar bu sınamaların taktik çarklarında boğulanlar değil, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını ortak akılla, ortak vicdanla ve ortak demokratik duruşla şekillendirebilmek için kendi dar mahallelerini ve çıkarlarını aşanlar olacaktır.”
Mahallemizi aşmak… Cemil Meriç ‘mahalle’yi “hapishane” olarak nitelemişti. Türkiye’nin yakın geleceği ve çok daha önemlisi uzak geleceği her birimizin mahallemizi aşmasına bağlı.