Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Murat Çetinkaya’nın süresi dolmadan görevden alınması içeride ve dışarıda büyük yankı yaptı. Böylesine kritik bir tasarruf olduğu için cumartesi sabah kamuoyuna duyuruldu; iki günlük hafta sonu tatilinde olay biraz soğusun diye…
Saraybosna’ya giderken Cumhurbaşkanı’na bu önemli olayın sorulmaması da gündemde fazla kalmaması istendiğinin göstergesidir.
Fakat merkez bankalarının bağımsızlığı dünya ekonomi çevrelerinin gündeminden hiç düşmeaz.
Bu kavganın anlamı nedir?
YOLLAR 2015’TE AYRILDI
Murat Çetinkaya’nın görevden alınmasını Cumhurbaşkanı Erdoğan partisinin milletvekillerine şöyle açıklamış:
“Kendisine ekonomi toplantılarında defalarca faizi indirmesi gerektiğini söyledik. ‘Faiz düşerse, enflasyon düşer’ dedik. Gerekeni yapmadı. Aynı kulvarda değildik.”
Bütün mesele bu: Merkez Bankası siyasi iktidarla “aynı kulvarda” mı olmalı, kendisine ait bir “bağımsız kulvar” mı bulunmalı?
İktisat ilminin bu son derece önemli konusu, Türkiye’de 2011 seçimlerinden sonra yavaş yavaş tartışma konusu oldu. Başbakan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan TCMB’nin faizleri düşürmesini, dövize müdahale etmesini istiyor, gerektiğinde ağır ifadeler kullanıyordu.
Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ise sürekli TCMB’nin bağımsızlığını savunuyordu. “12 yıldır Merkez Bankası ile ilgili ‘şöyle yapsın, böyle yapsın’ gibi benim bir ifadem olmadı. Bunun (bağımsızlığın) mutlaka ruhuna da dikkat etmek lazım” diyerek nasıl davranmak gerektiğini ima ediyordu. (17 Ocak 2015)
Hatta para politikası konusunda “yetki ve sorumluluk Merkez Bankası’nındır” diye açıklamalar yapıyordu. (13 Şubat 2015)
Yolları aslında o zaman ayrılmıştı...
Mehmet Şimşek de Ali Babacan’la aynı “kurumsal iktisat” ve “kurallı piyasa ekonomisi” yanlısıdır.
‘BAĞIMSIZ’ KURULLAR
Merkez Bankası’nın bağımsızlığı fikri İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelişti. Friedrich von Hayek gibi liberaller bunun anayasaya yazılmasını savundular. Prof. Vural Fuat Savaş’ın “Anayasal İktisat” adlı kitabını da önemli zikretmek isterim.
Bizde 2001 yılında Ecevit hükümeti dönemindeki ‘Derviş Reformları’ ile Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, yani para politikalarında bağımsız yetkili olması yasalaştırıldı. Bizde bağımsız Düzenleme ve Denetlenme kurulları da o zaman yapılandırıldı.
İktisatçı Prof. Erdal Türkkan, 2001 yılındaki bu düzenlemelerin “çok önemli kurumsal reformlar” olduğunu belirtir. (Türkiye Ekonomisi, Orion Yayınları, s. 89)
Modern devlette siyasetten bağımsız bu tür kurumlar niye gelişiyor?
Nobel ödüllü iktisatçılar Finn Kydland ve Edward Prescott bilimsel olarak gösterdiler ki, iktidarlar seçim kazanma gibi bir “zamanlama” ile düşünürler. Bu uğurda tüketimi, borçlanmayı, bütçe açıklarını körükleyerek gelecek dönemleri ağır yük altına sokabilirler. O halde bağımsız Merkez Bankaları olmalı ki hiç olmazsa para politikasının araçlarını siyasi beklenti olmadan “uzun vadeli” olarak uygulasın… İktisadi mantığı bu…
‘KURALLI PİYASA EKONOMİSİ’
Hukuki mantığı ise, Hayek’in deyimiyle demokratik devlette iktidarın siyasi yetkileri nasıl özgürlükler lehine sınırlandırılıyorsa, piyasayı siyasi düşüncelerle bozmaması için iktisadi yetkileri de sınırlandırılmalıdır…
“Kurallı piyasa ekonomisi”nin temelindeki felsefe…
Bizde 2001 yılında TCMB’nin bağımsızlığını sağlayacak atama ve görevden alma usulleri kanuna yazılmıştı. Fakat yeni sisteme geçerken, Temmuz 2018’de yayımlanan KHK ile, TCMB ve tüm kamu kurumlarının üst düzey atama ve görevden alma kuralları değiştirilerek Cumhurbaşkanı’nın yetkisi genişletildi…
Başlangıçta bağımsızlık konusunda kararlı davranamayan Çetinkaya, faizi yüzde 24’e çıkarıp bu şok tedavisiyle enflasyonu ve dövizi inişe geçirmişken böyle bir hukuki prosedürle görevden alınıverdi.
Uluslararası raporlara göre bir süredir Türkiye’ye yatırım gelmemesinin sebeplerinden biri kuralların ve kurumların zayıflamasıyla “yönetimin kişiselleşmesi” görüntüsüydü.
Şimdi bu görüntü biraz daha ağırlaştı.
TCMB’nin bağımsızlığının daha bir zedelendiğini bütün belli başlı iktisatçılar söylüyor: Selva Demiralp, Refet Gürkaynak, Durmuş Yılmaz, Mahfi Eğilmez, Uğur Gürses, İbrahim Turhan, İbrahim Kahveci ve kurumsal olarak TÜSİAD…
Bu ülke hepimizin, dileyelim de eleştirenler yanılmış olsun! Ama maalesef iyimser olmak zor.