Libya’da işimiz yok değil, işimiz var. Doğu Akdeniz’de “aşama aşama etrafı sarılan Türkiye” için, bu kuşatmayı yarmada tek şans, Libya’dır. Libya ile imzalanan “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Antlaşması”nı garantiye alabilmektir.
Durum gerçekten öylesine ciddidir ki, Türkiye’yi “aşama aşama etrafı sarılan” ülke olarak tanımlayan, bizzat CB Yardımcısı Fuat Oktay’dır.
Bu son derece ciddi soruna iki açıdan bakmalıyız:
. Bir, “Türkiye’nin etrafı aşama aşama sarılırken”, Ankara ne yapıyordu? Bunu gözden geçirmek bundan sonra nasıl davranmak gerektiğine ışık tutacaktır.
. İkincisi, Libya ile yapılan Deniz Yetki Antlaşması elbette doğrudur. Fakat “asker göndermek” umulan sonuçları mı doğurur, Türkiye’yi Libya iç savaşında bir cangılın içine mi çeker?
Daha acil olan bu ikincisinden başlayalım.
ÜÇ ADIM
Libya konusunda üç Meclis kararı var:
. Libya ile Deniz Yetki Antlaşmasını TBMM 5 Aralık’ta 293 oyla onayladı. CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi de kabul oyu verdi. 13 red oyu HDP’ye aitti. Muhalefet de Libya ile anlaşmaya destek vermiştir.
. İktidar, bu anlaşmayı askeri güçle desteklemek için “Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası”nı Meclis’e sevketti. Bu defa CHP ve İyi Parti red oyu verdiler. İktidar blokunun oylarıyla kabul edildi.
İktidar asker göndermeye ihtiyaç duyuyor. Muhalefet ise ‘asker gitmesin, diplomasi ile çözün’ diyor. Suriye’de meşru hükümete karşı Ankara’nın silahlı muhalif unsurları desteklemesinin yarattığı sorunlar, Libya söz konusu olunca yoğurdu üfleme refleksine yol açmış gözüküyor.
. Ve nihayet dün iktidar oylarıyla “asker gönderme” tezkeresi kabul edildi. Mehmetçiğin görevi “eğit donat” olarak tanımlanıyor. İş savaşın sürdüğü, aşiret yapılarının çok karmaşık, uluslararası faktörlerin kritik olduğu Libya’da, bizimle anlaşma imzalayan meşru Faiz es-Serrac’ı askeri olarak desteklemek, iç savaşın içine sürüklenme riski önemlidir.
SONUNU DÜŞÜNMEK
Yetki anlaşmasının devamı için, başkent Trablus’taki Sarrac hükümetinin devamı lazım. Fakat Tobruk’taki ‘Darbeci General’ Halife Hafter önemli bir askeri güce ve diplomatik desteğe de sahip. Onu destekleyenler arasında ‘Dostum Putin’ vardır, Yunanistan ve Suud vardır, Mısır ve Körfez şeyhleri vardır...
Zaten güç dengesi hassas olduğu için Sarrac Türkiye’den askeri yardım istedi.
Fakat risk, Libya’daki diplomatik çangalın ötesinde, iç savaşın tarafı haline gelme riskidir. Bu risk önemli ölçüde iktidarın iç politik ve hamasi rüzgarlara kapılmadan mutlak mânâda rasyonel bir diplomasi izlemesiyle önlenebilir.
Cumhurbaşkanı’nın “Akdeniz’de Barbaros gibi destan yazacağız” sözü, izlenen politikanın tanımı olmasa gerek. Moral için söylenmiş olmalı.
CB Yardımcısı Fuat Oktay’ın şu sözleri de yine umarım politika tanımı değildir:
"Sonunu çok aşırı düşünen kahraman olamaz!”
Ama sonunu düşünmeden girişilen hareketlerin macera olma riski vardır.
Bugünkü şartların 16. Yüzyılda Akdeniz’de en kudretli güç olan Kanuni ve Barbaros dönemiyle benzerliği olmadığı gibi 1912’deki Balkan felaketinin habercisi olan 1911 Libya savaşıyla da inşallah hiçbir benzerliği yoktur.
RASYONEL DİPLOMASİ
9 Eylül 1922, kahraman ordu İzmir’e girmiştir; Çanakkale’de İngilizlerle çarpışma riski çok yüksektir. Doğu Cephesi Kumandanı Kazım Karabekir, Başkumandan Mustafa Kemal’e şifreli telgraf çekiyor:
“Kuvvetli bir zamandayız ama çok hesaplı olmamız lazım…” (18 Eylül 1922)
Gazi’nin cevabı:
“Pek kuvvetli olmamıza rağmen siyasette pek hesaplı ve mutedil davranıyoruz…” (22 Eylül 1922)
Çanakkale ve İstanbul tek kurşun atmadan Mudanya’da ve Lozan’da diplomasi ile kurtarılacaktır.
İsmet Paşa, Meclis’in gizli oturumda Lozan’ın hesabını veriyor:
“Harekât-ı Milliye’nin hiçbir safhasında hesapsız bir karar, hesapsız bir cür’et yoktur.” (21 Şubat 1923)
Millî Mücadele kumandanları hakkında siyasi görüşümüz şöyle veya böyle olabilir; ama yaşadıkları muazzam tecrübenin derslerine kesin ihtiyacımız var.
Risklerini, yan etkilerini, sonunu düşünmeden yürütülen hamasi politikalar Türkiye’yi bugünkü yalnızlığa itmedi mi?
Suriye’da durum farklı olabilirdi. Mısır’la bu kadar zıtlaşmak neye yaradı? Ürdün niye yanımızda değil? AK Parti’nin ilk iki döneminde İsrail üzerinde ciddi etkimiz vardı, nasıl kaybettik ve kime yaradı?
Mehmetçik Libya’ya gidecek; bahtı açık olsun, Allah korusun.
İktidar her adımda “sonunu düşünerek” ve mutlaka “pek ihtiyatlı ve mutedil” yönetmeli Libya sürecini.