Japonya’da öldürmeyen depremin bizde 40 bin can alması üzerinde ciddiyetle düşünmek zorundayız.
Düşünüyor muyuz? Yeterince değil… Siyasi tarafgirlik ve husumet böyle rasyonel düşünmemizi engelliyor. Şu zihni harabiyete bakar mısınız; bir cami hocası Haluk Levent ve Oğuzhan Uğur’a hücum ediyor, “"500 bin lira bağışlamışlar. İşte 500 bin liralık adamlarsınız" falan diyor!
“Allah razı olsun” demesi gerekirken onu bu husumete sevk eden nedir? Siyaset tabii ki!
Siyasi tutkularımız, şartlanmalarımız olaylara somut verilere dayalı ve biraz olsun analitik bakma yeteneğimizi köreltiyor. Biz siyasi kavgalarla debelenirken ülkenin asli sorunları sürüp gidiyor.
2003’TE ERDOĞAN
Deprem olayına nasıl bakmalıyız? Erdoğan’ın şu sözleri, doğru bir perspektif veriyor:
“'Deprem, kamu otoritesinin devlet imkanlarını nasıl kullanıldığını bütün çıplaklığı ile ortaya koymuştur…”
Erdoğan bu çok doğru sözü 2003’te Bingöl depremi vesilesiyle söylemişti. (Milliyet, 6 Mayıs 2003)
Evet, temel sorunlarımızdan biri budur: Kamu otoritesi elindeki yetkileri nasıl kullanmalı?
Bizde kurallar ve kurumlar zayıf olduğu için, iktidarların yetkilerini keyfii kullanma imkanı geniştir.
2003’de bu doğru “bilgi”yi dile getiren Erdoğan da iktidara yerleştikçe güç “duygu”suyla hareket etti: Atamalarda “bizden” isimler, politikalarda seçim kazanma önceliği…
Para politikasında enflasyonun patlaması, dış politikada yalnızlaşma gibi olguların yanında depremde de bunun sonuçlarını görüyoruz.
AFAD’da “Afetlere Müdahale Genel Müdürü” olarak atanan kişi tasavvuf uzmanıydı; “bizden”di ama konuyla ilgisi yoktu, hele hiç tecrübesi yoktu.
Depremde de ortada gözükmedi!
‘KÜLLİYE’YE SORALIM’
Mesela Nasuh Mahruki olsaydı, müdahale için emir bekler miydi? Ortadan kaybolur muydu?...
Hayati öneme sahip ilk 48 saatteki gecikmeyi, Süleyman Soylu da kabul ediyor:
“Bizim hazırlığımız İstanbul depremiydi, fakat Kahramanmaraş hattı da bizim için önemli alanlardan bir tanesiydi… Havalimanlarının kapalı olması, telefonların çekmiyor olması, hava şartlarının ciddi şekilde etkilemesi evet bir zaman diliminde alana ulaşmayı zorlaştırdı.”
Hayır… 2019’daki “deprem tatbikatı” ve 2020’de bütün riskli binaları teker teker tespit eden ve yıkma kararını kayda geçiren “Risk Azaltma Raporu” Kahramanmaraş için hazırlanmıştı… En hazırlıklı olunan Maraş’a bile müdahalede gecikildi.
Hem “bizden” atamaların yarattığı liyakat sorunları yüzünden… Hem bütün yetkileri tek elde toplayan CB sisteminin yol açtığı “yukarıdan emir” bekleme davranışı yüzünden…
Genel tabloyu CB Yardımcısı Fuat Oktay iki yıl önce şöyle anlatmıştı: “İnisiyatif almak istemeyen yöneticiler… Külliye’ye soralım diyorlar.” (11 Mart 2021)
ŞEHİRLEŞME VE İNŞAAT
İnşaat sektörü dolu dizgin şehirleşen Türkiye’nin gerçek bir ihtiyacıdır. Erdoğan bunu teşvik etti, hem rant ekonomisi piyasayı canlandırıyor, hem istihdam yaratarak oy getiriyordu.
Rantların vergilendirilmesi, sanayiin desteklenmesi önerilerine itibar etmedi. (Ali Babacan’ın önerisi: 18 Eylül 2014)
Hızlı şehirleşme, depreme dayanıklılık denetimlerinin daha titizlikle uygulanmasını gerektirirdi… Ama bu yapılmadı, aksine imar afları çıkarıldı, riskli bölgeler, fay hatları imara açıldı; daha çok inşaat daha çok istihdam ve oy demekti!
Mesele şu parti, bu parti meselesi değil. Kim iktidara gelse, kurallar ve kurumlar güçsüz kaldıkça sonuç aynı olacak.
CB sisteminden kurtulmak, kuvvetler ayrılığına dayalı kuralları ve kurumları güçlendirmek zorundayız.
EN AZ 25 MİLYAR DOLAR
İşimiz çok zor, bu gerçeği bilelim. Saygın iktisatçılarımızdan Prof. Selva Demiralp, acil ihtiyaç olan “konut ve barınma” için 25 milyar dolar gerekeceğin tahmin ediyor. Büyük para… Kaldı ki bir de depremin ekonomiye maliyeti var, bu rakama dahil değil.
Kaynak yaratmak ve dışarıdan ucuz maliyetli kaynak getirmek şart… Bu da rasyonel politikalara, güvenilir kurallara, güçlü kurumlara, en liyakatli uzmanların hizmete konulmasına bağlı.
En az yüz yıldır ideolojilerimiz uğruna birbirimizle çok kavga ettik. Bırakın Japonya’yı, Yunanistan’ın gelişmişlik seviyesine çıkamadık, Bulgaristan, Romanya, Malezya son on yılda bizi geçti.
Hepimizin bir de bu açıdan bakması gerekmiyor mu? Hukuk, kurallar, kurumlar, bilim, uzmanlık, liyakat…
Bence vatanseverliğin en acil gereği, bu açıdan bakmaktır. Hamaset değildir.