TV ekranlarında Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu’nun belli sorular etrafında tartışması iyi oldu. İsmail Küçükkaya tarafsız davrandı. Adaylar kendi taraftarlarını tatmin etti.
Yerleşmiş tercihleri değiştirecek dozda bir program değildi, normal bir programdı.
İyi tarafı, 17 yıldır unuttuğumuz tartışma geleneğini canlandırması oldu. Dileyelim de bundan sonra genel seçimlerde ve Cumhurbaşkanı seçimlerinde başa güreşen adaylar ekrana çıksınlar, yüz yüze konuşsunlar…
Meydanlarda esip gürlemekle, ekranda yüz yüze konuşma arasındaki farkı farketmek siyasi kültürümüzün hamasetten rasyonelliğe evrilmesine katkıda bulunur.
İkincisi, bu tartışma sayesinde “karşı tarafı” dinleme imkanı, hatta zorunluluğu ortaya çıktı. Tek yönlü yayınlarda sürekli şartlandırılarak “karşı taraf”ı şeytanlaştıranlar, mecburen İmamoğlu ile Yıldırım’ı birlikte izlediler. Bu tür yayınlar bütün seçimlerde gelenek haline gelirse çatışmacı siyaset zamanla normalleşmeye yönelebilir.
ŞEFFAFLIK ÇOK KONUŞULMADI
Pazar günkü yazımda, TV tartışmasının seçmen davranışlarını çok etkilemeyeceğini, iki adayın da bol keseden vaadlerde bulunacaklarını, benim en çok önemseyeceğim konunun “şeffaflık” olacağını yazmıştım.
Arzu ediyordum ki belediyelerde karar ve icraat aşamalarının şeffaflaşması enine boyuna konuşulsun.
Zira bu, İstanbul’dan öteye Türkiye’de kamu yönetiminin en önemli sorunlarından biridir. Şeffaf olmamak yönetimlerde keyfiliğe, kaynak israfına, yolsuzluk eğilimine yol açıyor.
Gerçi programda İmamoğlu birkaç defa şeffaflıktan bahsetti, birkaç örnek de verdi. Programda Küçükkaya adayların ve yakınların mal beyanında bulunmasını önerdi, adaylar tereddütsüz kabul etti.
Ankara’da Mansur Yavaş kendi yetki alanındaki işlemlerde şeffaflık uygulamalarını başlattı…
Benim asıl önemsediğim, şeffaflığın belediyelerde ve ülke yönetiminde temel bir sorun olarak ele alınmasıdır; TV’deki programda bu olmadı.
TÜRKİYE’NİN ŞEFFALIK SORUNU
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün “yolsuzluk algısı” araştırmasında Türkiye 180 ülke arasında 78. sıradadır; Tunus, Ürdün bizim üstümüzdedir.
Sistemler şeffaf ve denetlenebilir olduğu ölçüde ülkeler sıralamada yukarıya çıkıyor.
“Denetim ve denge” ilkesi hem hukukun üstünlüğü bakımından hem sistemin yolsuzluk ve verimsizlik defosunu olabildiğince azaltmak bakamından hayati derecede önemlidir.
Şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele kanunları aynı zamanda “AB kriterleri”nin de gereğidir. Nitekim 2019 raporu dahil, bütün AB İlerleme Raporlarında Türkiye yolsuzlukla mücadele ve şeffaflık kanunlarını çıkarmadığı için eleştiriliyor. (Paragraf 2.2.1)
AB ülkeleriyle Türkiye arasında vize muafiyetinin gerçekleşmesi hem siyaseten hem iktisaden Türkiye için son derece önemlidir. Fakat bunun için gereken 72 kıstastan 6’sı halen gerçekleşmedi, gerçekleşmeyen maddelerden biri “Terörle Mücadele Yasası”nın AB kriterlerine uydurulması, diğeri “Yolsuzlukla Mücadele ve Şeffaflık” stratejisi ve eylem planının hazırlanıp uygulanmasıdır. (49. Şart)
Başbakanlığında Ahmet Davutoğlu hükümet programına yolsuzlukla mücadele ve şeffaflığı koymuştu, fakat ondan sonra konu hükümet programlarında yer almadı.
ŞEFFAF BELEDİYECİLİK
Çağımızda dürüstlük kavramının ulaştığı hukuki ve kurumsal boyutları görüyorsunuz. Bu mesele ferdi ahlakın ötesinde sistem meselesidir. Hayrettin Karaman’ın kulakları çınlasın, “Doğrucu Davut” masallarıyla sorunları görmezden gelerek, görüp susarak Türkiye gibi büyük bir ülkeyi ve 800 milyar dolarlık bir ekonomiyi iyi yönetmek mümkün olabilir mi?
Çağımızda adil ve rasyonel yönetimin yolu “denge ve denetim” kurumlarını güçlendirmek ve yönetimlerde şeffaflığı sağlamaktır. (Tabii ki hukukilik, liyakat, kurumsal kimlik gibi ilkelerle birlikte)
Belediyeler daha çoğulcu yapılar olduğu için bu konuda daha müsaittir. A beledisinde falanca parti engelliyorsa, B belediyesinde öbür parti şeffaflığı gerçekleştirerek sağladığı kaynak tasarrufunu ve kaynak dağılımında adaleti gözler önüne koyabilir.
Bu başarının görülmesi zamanla diğerlerini de teşvik eder.
Yüksek bir değer olan vatanseverliğimizi, hamasetin ötesinde, artık somut sorunlarımıza rasyonel ve hukuki çözümler getirerek göstermeliyiz, değil mi?..
Geciktik bile.