Dünyanın fark etmediği, farkında olanların da bile isteye destek verdiği asıl sorun İsrail’de aşırı dinciliğin ve aşırı Siyonizm’in iktidarda olmasıdır. İsrail, demokratik mekanizmalar işlese bile, o mekanizmalara dinci aşırılığın ve saldırgan militarizmin hakim olması, İsrail’i normal bir devlet olmaktan çıkarmıştır.
İsrail, Netanyahu iktidarında Hitler metotları uygulayan bir devlettir.
Bugün İsrail devletinin varolma ve kendini koruma hakkı inkâr edilemez. Aynı şekilde Filistinlilerin de uluslararası tanınmış sınırlar içinde özgürce varolma ve kendini koruma hakkı inkar edilemez.
Soyutta “iki devletli çözüm” olarak tarif edilen bu iki doğru ilkenin hayata geçirilmesinde bir çok pratik engel ve zorluklar var. Bu yüzden barış kurulamıyor. Barışa yaklaşıldığı zamanlar oldu fakat o barış teşebbüslerini sabote eden Yahudi aşırılığın bugün Netanyahu liderliğinde iktidarda olması, “asıl sorun”dur.
BARIŞ TEŞEBBÜSLERİ
Tarihe “Oslo Barış Süreci” olarak geçen görüşmeler, bütün Filistin-İsrail çatışmasında barış ümitlerinin en güçlendiği bir dönemi yansıtır. Yıllar süren gizli teknik görüşmelerden sonra Filistin lideri Arafat ile İsrail Başbakanı İzak Rabin, Vaşington’da ABD Başkanı Bill Clinton’ın katılımıyla yapılan törenle açıklanmıştı. (13 Eylül 1993)
Gerçi Çözülmedik birçok sorun ilerideki müzakerelere kalıyordu. Yine de Filistin meselesinde “iki devletli çözüm” fikri o günden beri meşru diplomatik kavramdır ve çözüm referansıdır.
Bir Clinton’a bir de Trump ve Biden’e bakınca ABD yönetiminin etik ve kalite olarak nasıl irtifa kaybettiği kolayca görülür.
Amerikan siyasetinde Yahudi lobilerinin hakimiyetini aşmak için ciddi çabalar sarf etmiş olan Başkan Jimmy Carter Eylül 1978’de İsrail Başbakanı Menahin Begin ile Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ı bir araya getirerek, İsrail’in Mısır’da işgal ettiği topraklardan çekilmesini ve iki devletin birbirini tanımasını sağlamıştı.
Her iki anlaşma da çok eksikti, eleştirilecek birçok yönü vardı. Fakat sağladıkları “müzakere iklimi” devam etseydi, en azından Filistin Müslümanları daha büyük kayıplara uğramazdı.
BU ‘müzakere iklimi’ni her iki tarafın da aşırıları sabote etti, bundan en çok yarar sağlayan İsrail oldu.
OSLO ÖRNEĞİ
Akademisyen Bora Bayraktar’ın “Oslo Barış Süreci” adlı kitabı, dilimizde bu konuda yayınlanmış en iyi akademik araştırmadır. (Küre Yay. 2013)
Sürecin sabote edilmesinde iki tarafın aşırılarının rolünü anlatan Bayraktar, Yahudi köktenciliğinin “Hamas’ın, diğer Filistin’li örgütlerin ya da Filistinli liderlerin barış bozucu adımlarından daha yakıcı olmuştur” tespitini yapıyor.
Oslo anlaşmasının 13 Eylül 1993’te açıklanmasından sonra Baruh Golstein adlı fanatik Yahudi “yerleşimci”, 25 Şubat 1994’te El-Halil’deki İbrahim Camisinin cemaatini makineli tüfekle tarayarak ibadet halindeki 33 Filistinliyi öldürmüştür. Köktenciler, katil Golstein’ın “milli kahraman” ilan etmiş, heykelini dikmişlerdir!
Barış sürecinin önde gelen isimlerinden İşçi Partili Başbakan İzak Rabin, bu katliamı kınamıştı. Fakat ABD’de Brooklynli Haham Abraham Hecht şu açıklamayı yayınlamıştı: “Yahudi şeriatı Halaka’ya göre Başbakan Rabin’in öldürülmesi caizdir!” (sf. 235)
Ve 4 Kasım 1995’te değerli devlet adamı Isak Rabin, genç fanatik Yahudi Yigal Amir tarafından suikastle katledildi! Aralarında muhtemelen bir bağlantı yok ama bu zihniyet korkunç.
Beri tarafta, Enver Sedat da 8 Ekim 1981’de bir törende köktendinci yüzbaşı Halid el-İslâmbulî tarafından bomba ve otomatik silahla öldürülmüştü.
‘EN SAĞCI HÜKÜMET’
Bugün sorun, İsrail’deki bu köktendincilerin ve aşırı milliyetçiler Netanyahu liderliğinde iktidarda olmasıdır. "İsrail'in tarihindeki en sağcı hükümet"tir bu. (BBC Türkçe, 22 Aralık 2022)
ABD’nin başında Clinton, Carter hatta George H. W. Bush gibi isimler yerine Trump gibi popülist bir maceracının, ardında da Biden gibi hem muhakemesini hem vicdanını kaybetmiş birinin bulunması onlara büsbütün cür’et veriyor.
Almanya’nın “sosyal demokrat” Başbakanı Olaf Scholz ile İngiltere’nin Hint kökenli Başbakanı Rishi Sunak Netanyahu’ya arz-ı hizmette bulundular; tek cümleyle olsun “insan haklarına dikkat” bile demeden.
İsrail’i kınayan İspanya’yı alkışlıyorum.
Amerika’da Kongre’de İsrail’i protesto eden Yahudileri, her ırk ve dinden Amerikalıları alkışlıyorum.
Söylenecek çok söz var. Sadece iki cümle: Müslümanlar İbni Rüşd’ü susturmanın cezasını bin yıl sonra ödüyorlar… Her şeye rağmen silahlı çözüm yok, tek yol siyaset…