İslam elbette adaleti emreder. Buradan hareketle merhum Erbakan “Adil Düzen” kavramını üretmişti. Şimdi Saadet Partisi’nde bu kavramı pek duymuyoruz. Zaten “Adil Düzen” ufak bir kitapçıktı, üzerinde bilimsel araştırmalar, tartışmalar yapılmamıştı.
Ama siyasette çok etkili olmuştu.
Bugünkü iktidar da son 6-7 yıldır İslami kavramları siyasette sık sık kullanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözleri bu açıdan son derece önemlidir; ciddiyetle tahlil edilmelidir:
“İnsanı merkeze alan, emeği yücelten, haksız kazanca müsaade etmeyen İslami ekonomi…”
Siyaseten çoook güzel ama bu sözlerin hayattaki karşılığı, gerçeklikle ilişkisi nedir?
Mesela “emeği yücelten” bir asgari ücret hesabı nasıl yapılabilir?! Sendikaların yeri nedir?! Maliyetlerde emeğin payı ne olmalıdır?!
Bu soruların cevabı bilmiyoruz.
Söylem güzel, gerçeklik ağır sorunlar yığını.
DAVUTOĞLU: FAİZ 60 MİLYAR
Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu’nun Karar TV’de “liderlerle ekonomi” programında söyledikleri, böyle soyut sloganlara neşter vurmak bakımından önemli.
Davutoğlu Başbakanlığı döneminde, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını savunduğu için “faizci” diye suçlandığını hatırlattı:
“Bize meydanlarda faizci dedi Sayın Cumhurbaşkanı, kendi hükümetini, kendi partisinin hükümetini suçladı…”
Faiz indirimi için Erdoğan Merkez Bankası’na baskı yapıyor, Davutoğlu ve Babacan MB’nin bağımsızlığını savunuyordu. Çünkü enflasyon tehlikesi varsa faizi indirmek kısa vadede oy getirecek ama uzun vadede enflasyonu tırmandıracak, o zaman faizi daha da yükseltmek gerekecekti.
İktisat biliminin bu gerçeğini Davutoğlu rakamlarla anlattı:
“Faiz harcamaları 2016’da 49 milyar. Şimdi ne kadar? 107 milyar TL. Geçen seneki rakam bu. Peki milletin üzerine fazladan 60 milyar faiz yükleyerek İslam iktisadı mı yapmış oluyorsunuz? İşte orada açık bir din istismarı başlıyor.”
Yine söylemle gerçeklik arasındaki uçurum…
Bütün radikal ideolojik hareketlerdeki sorun...
Davutoğlu, Hz. Ömer’in ganimet dağıtımında haksızlık yaptığı iddiasıyla Sahabe tarafından sorgulandığını hatırlattı:
“İslam ekonomisi mi diyorsunuz? Böyle hesap verirlik olacak, böyle şeffaflık olacak!”
Söylem kolay, hatta oy da getiriyor!
Ama Yolsuzlukla Mücadele ve Şeffaflık yasaları çıkmıyor; neyin hesap verirliği, nasıl bir şeffalık?
DİNDARLIK VE SİYASET
Adalet ve iyilikle yönetmek, istişare, kul hakkını sakınmak, beytülmale (kamu malına) dokunmamak, emaneti ehline vermek, haramdan uzak durmak, haksız kazanca müsaade etmemek, merhamet, infak…
Bunlar İslamın bütün çağlara hitap eden ulvi ahlaki değerleridir. Fakat bunlar ahlaki öğütler olarak kaldı, hukuk teorisi yapılmadı, kurumları da gelişmedi: İhsan Süreyya Sırma’nın “Müslümanların Tarihi” adlı eserinde Muaviye dönemini bir okuyun…
Kamu ve özellikle anayasa hukukunun gelişmesi, Batı’da da modern çağların işidir.
Fıkıhta kamu hukukunun gelişmediğini Hayrettin Karaman da yazdı.
Kamu hukuku boşluğu ortada dururken, masum dindar kitleler zannettiler ki ulvi kavramları kullanan politikacılar iktidara gelirse adil bir yönetim olacak, haksızlık, nepotizm, yolsuzluk olmayacak…
Hiç de öyle olmadı. Davutoğlu, kendi başbakanlığı döneminde yolsuzlukla mücadele ve şeffaflık yasalarını hazırlattığını ama başbakanlıktan düşürüldüğünü anlattı.
Hâlâ “faizci kapitalist” AB bu yasaları çıkarın diye baskı yapıyor!
Ve bugün uluslararası Yolsuzluk Algı İndeksi’nde 90. sıradayız!
Bu tablo samimi dindarların içine siniyor mu?
MODERN HUKUK
Bir sistemde modern anayasaların “denetim ve denge” kurumları yoksa böyle sorunlar büyür, sırf ahlaki öğütlerle, kamudaki ahlak sorunları düzelemez.
İslam ülkelerinin ve hele de Türkiye’nin modern anayasal devlet modelinden başka çıkış yolu yoktur: Hür ve adil seçimler, çoğulcu siyaset, kuvvetler ayrılığı, bağımsız yargı, denetim ve denge, hesap verirlik, şeffaflık, dikey ve yatay denetimler…
Kamuoyunda farkındalık yaratmak için fikir ve ifade hürriyeti…
Hatta hayat o kadar karmaşık hale geldi ki, siyasetin çıkar saikinden etkilenmeksizin bilimsel verilerle karar verebilecek “bağımsız düzenleme ve denetleme kurumları” gelişmektedir.
Modern hukuktan başka yol yok.
İslami düşüncenin modern hukukla tanışmasının zamanı geldi de geçiyor bile.