İslam devleti?

Taha Akyol

Zamanımızda İslamcıların büyük enerjisi siyasete gidiyor. İktidarı almak İslamcıların en büyük motivasyonu olarak görünüyor. Halbuki 19. Asırda İslamcıların en büyük motivasyonu İslam’ı “asrın idrakine söyletmek”ti. Müspet ilimler, sosyoloji, hukuk ve felsefe İslamcıların gündemindeydi.

Bizim İkinci Meşrutiyet İslamcıları da böyleydi, içlerinden büyük düşünürler, âlimler çıkmıştı.

Zamanımızda İslam deyince daha çok aşırı ya da ılımlı siyasi hareketler akla geliyor. ‘İslam devleti’ kavramı, açıkça ifade edilerek veya edilmeyerek, siyasi enerjinin büyük bir bölümünü temsil ediyor.

Halbuki Hayrettin Karaman’ın da yazdığı gibi, “devlet ve anayasa hukuku” dalları fıkıhta geçmiş asırlarda bile en gelişmemiş konulardı. Çağımızda ise gelişmiş bir anayasa hukuku, idare hukuku, kamu hukuku birikimi olmadan ‘devlet’ denilmeye layık bir kurumdan bahsedilemez.

HUKUK VE İSTİBDAT

Önce, “demokrasi Müslümanların rejimi olamaz” diye yazmış olan Prof. Hayrettin Karaman’ın yazdıklarını görelim. Fıkıhta günlük kişisel hayata ilişkin “özel hukuk” dallarının geniş olarak incelendiğini, kamu hukuku konularına ise fıkhın “kaza (yargı) ve emîrlik “ gibi bahislerinde rastlanabileceğini, Ahkâmu’s Sultaniye gibi bazı kitaplar yazıldığını ama devlet ve anayasa hukukunun gelişmediğini anlatır:

“Şu bir gerçektir ki, özel hukukun hemen her branşına ait geniş ve derin araştırmalar yapılmış, bilgiler verilmiş olmasına rağmen kamu hukukunun devlet ve anayasa branşına ait eser ve bilgiler oldukça mahduttur…”

Devlet ve anayasa hukuku dallarının neden “oldukça sınırlı” kalmış olmasını da şöyle anlatır:

“Bunun en önemli sebebi Hz. Peygamber’den otuz yıl sonra başlamış olan saltanat ve istibdadın, bu bahisleri serbestçe işlemek, gerçeği çekinmeden söyleyip yazmak için gerekli fikir hürriyetine meydan vermemiş olmasıdır.”

Karaman, değil muhalefet eden, tarafsız âlimlerin bile zalim sultanlarca işkenceye tabi tutulduğuna hatırlatır. (Bkz. Anahatlarıyla İslam Hukuku, I, Giriş ve Amme Hukuku, s. 165-166)

Hamasetten kurtulup tarihe bir de eleştirel bakmamız gerekmiyor mu?

İSTİBDAT VE İTAAT

Karaman’ın tespitlerinden hareketle düşünmemiz gereken bir yığın sorun var.

. Bir devleti yönetilmesi izin zorunlu olan anayasa hukuku ve idare hukuku fıkıhta dün ‘oldukça sınırlı’ idi, çağımızda büsbütün yetersizdir.

. Tarihteki istibdat idareleri anayasal haklar kavramının oluşmasını engellediği gibi ‘itaat’ten başka bir siyasi kültür de geliştirmedi.

. Günümüzde İslamcı hareketler muhalefetteyken özgürlük, seçme ve seçilme hakkı, kuvvetler ayrılığı gibi demokratik kavramları kullanıyorlar, iktidarda itaat kavramını vurguluyorlar. Karaman’ın kendisi de CB hükümet sistemine ‘evet’ demenin farz (!) olduğunu yazmış ama bu kavramlar açısından en ufak bir eleştiri ve uyarı kaleme almamıştır.

. Çağımızda eşitlik, özgürlük, eleştiri ve muhalefet hakkı, kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge, bağımsız yargı gibi demokratik değerler ve kurumlar olmayınca, oluşacak tek rejim ‘istibdat’tır.

. Suud ve Taliban ayrı bir faciadır.

KİM OLURSA OLSUN

Bu tespitlerin hemen hepsi, o dönemin ölçülerinde, İkinci Meşrutiyet İslamcılarında vardı. Mehmet Akif, Elmalılı Hamdi, Said Nursi, Filibeli Ahmet Hilmi, İzmirli İsmail Hakkı, Mansurizade Said…

Günümüz İslamcılarının ise baş meşgalesi siyaset!

Halbuki, Fazlur Rahman’ın, radikal Mevdudi’nin hücumlarına cevap verirken söylediği gibi “biz” iktidar olunca Allah gelip Müslümanları yönetmeyecek. “Bizden” de olsa insanlar yönetecek; hırs ve yetenekleriyle insanlar…

Dindar olmanın tek başına siyasi itidal, hak ve hürriyetlere riayet, yolsuzluktan ve nepotizmden sakınma gibi değerleri hayata geçirmeye yetmediğinin kanıtı, bizzat Muaviye idaresidir.

Müslümanların iktidarda kim olursa olsun denetim ve denge, şeffaflık, hak ve özgürlük gibi değerleri gözetmeleri, temel kültür haline getirmeleri gerekmiyor mu?

Kim diye değil, nasıl diye sormak gerekmiyor mu?

Bence en doğrusu, dini düşüncenin siyasete bağımlılıktan arınarak başta ahlak olmak üzere bilim, felsefe, sosyoloji, hukuk dallarına yönelmesi olacaktır… Bu disiplinlerle yeniden kelam ve fıkhı gözden geçirmek…

Bu, muazzam bir ilmi faaliyet gerektirir, siyaset hırsıyla değil, araştırma ve öğrenme hırsıyla mümkün olur. Müslümanların geleceği bunun başarılmasına bağlı.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (150)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.