Cezaevlerinde biraz yer açmak gibi pratik bir yaklaşımın ötesinde, infaz yasasında yapılan türlü çeşitli indirim ve artırımların ahlaki temeli nedir?
Biri çıkıp bunu topluma anlatmalı değil mi?
Hukuk ilminin hangi temel prensipleri esas alınmıştır?
Mesela Cumhurbaşkanı’nın öteden beri dile getirdiği, “devlet kendine karşı suçları affedebilir, kişilere karşı suçları affedemez” ilkesi niye unutulmuştur?
Aslında, aşağıda yazacağım, modern hukukta böyle bir şey yoktur, ama öyle bakılsaydı bir ilke gözetilmiş olurdu, bu bile olmadı.
Meclis’ten geçen yasanın olumlu yönleri elbette var, İnfaz Hakimliği kurumunun geliştirilmesi, hamilelerle ağır hastalar için adli kontrol gibi…
Ama sakıncaları çok ve ağır.
KİŞİLERE GÖRE YASA!
İnfaz yasası “ilkelere”e göre değil, “kişilere”e göre hazırlandı. Hukuk diliyle, hangi “suçların” hangi ilkelere göre infazının düzenleneceğine değil, hangi “suçlular”ın cezasının indirileceğine bakıldı. Bu yüzden bir çok tutarsızlık ortaya çıktı.
Bu husus önde gelen ceza hukukçularımızın en çok eleştirdiği sorunlardan biridir: Prof. İzzet Özgenç, Prof. Adem Sözüer, Prof. Mahmut Koca gibi.
Ne demek bu?
Mafyatik suçları cezalandıran “suç örgütü” konusu infaz indirimine alındı. Mesela bu suç grubunda 20 yıl mahkumiyeti olan biri infaz indirimiyle 7 yıl yatıp çıkacaktır…
Kamuoyunun tepkisi üzerine, iktidar bir kurnazlık yaptı, bu suçların ceza miktarını artırdı. (Md. 220)
Fakat bu artış geriye yürümeyecek, ilerideki organize suçlara uygulanacak… Halen “içeride” bulunanlar bu yasayla dışarıya çıkacaktır!
Biri çıkıp anlatsın; bu düzenlemedeki ahlaki ve hukuki prensip nedir?!
Organize suçlar vahimse niye infaz indirimi? Vahim değilse niye ceza artırımı?
Örnekleri uzun uzadıya sıralamıyorum...
DEVLETE KARŞI SUÇLAR
Yeni infaz yasasında “devlete karşı suçlar” kapsam dışı bırakıldı: Ceza Kanunu’nda tanımları yapılan millete ve devlete karşı işlenmiş suçlar, anayasa düzene ve anayasal düzenin işleyişine karşı suçlar, cumhurbaşkanına, hükümete, yasama organına karşı işlenen suçlar, milli savunmaya karşı işlenen suçlar…
Öbür yanda, bir tivit attı diye tutuklanan, mahkum edilen kimseler… AİHM, AYM ve Yargıtay’ın “örgüt” tamına aykırı olarak, yani haksız mahkumiyet kararı verilen “örgüt üyesi, örgüt propagandası” suçları.. Bunlara infaz indirimi yok.
Mafyatik suçlara, hırsızlık, kaçakçılık ve gasp suçlarına, rüşvete, küçük kızların evlendirilmesine belirli infaz indirimleri var ama tivit atana, basın açıklaması yapana yok!
Hukukta “ceza siyaseti, suç ve cezanın denkliği, objektiflik, ölçülülük, eşitlik” gibi kavramlarla anlatılan ilkelerden hiç birine uymuyor.
Suçun ağırlık ve vahamatine göre bir infaz düzenlemesi değil, iktidarın siyasi tercihine göre bir düzenleme olduğu açık; muhalif tivit ve bildirilerden ‘suçlu’ sayılanlar kapsam dışı.
Hani devlet kendine karşı suç işleyeni affedebilirdi? Diyelim böyle takdir etti.
Ama hırsıza, gaspçıya, organize suçlara, silahlı, bıçaklı saldırganlara niye infaz indirimi yaptı?
Biri bunun cevabını açıklamalı.
KAMU HUKUKU?
Burada sorun devletin kimleri affedebileceği sorunu değildir. Af ve infaz siyasetinin ahlaki ve hukuki ilkelere uygun olup olmaması sorunudur.
Modern hukukta devlete karşı, kişiye karşı diye bir af ve infaz ayrımı olamaz.
“Kamu hukuku”nun gelişmediği eski hukuk sitemlerinde suç ve ceza kişiseldi. Mağdur katilini affederse, yapılacak işlem yoktu.
Fıkıhta da mağdur affeder veya diyet parasında anlaşırsa “kısas” uygulanmaz.
Halbuki modern ceza hukukunda “kişisel” olan sadece tazminattır. Savcı “kamu” adına suçların hepsini takip eder. Katille mağdur barışsa bile suç ve ceza kalkmaz.
“Kamu davası” kavramı ve kamu davasını açan “savcılık” kurumu tamamen modern hukukun eseridir.
Eski hukuk sistemlerinde kamu hukuku da yoktu savcılık da yoktu. Fıkıhta da yoktur. Fıkıhta kamu hukukunun gelişmediğini, Hayrettin Karaman da yazmıştır. (Ana Hatlarıyla İslam Hukuku, cilt I, s. 165-166)
Bizde kamu davası ve savcılık kurumu Abdülhamit döneminde Fransa’dan alınmıştır ve çok iyi edilmiştir.
Modern hukuk vizyonu olmayınca günlük siyasi ihtiyaçlarına göre söylenen slogansı sözler, yapılan çelişkili düzenlemeler Türkiye’nin hukuk imajını sarsıyor, toplumda adaletsizlik duygusunu yaygınlaştırıyor.