Anayasa Mahkemesi, kamuya ait bazı limanların sözleşme süresinin ihalesiz olarak 49 yıla uzatılmasını öngören kanunu iptal etti.
2001 reformlarında Kamu İhale Kanunu Avrupa standartlarına göre hazırlanmıştı. “Şeffaflık ve rekabet” esasına dayanıyordu. Fakat 2002’den sonra AK Parti iktidarı, Durmuş Yılmaz’a göre İhale Kanunu 191 defa değiştirdi. “Davet usulü” ile istediğine ihale verebiliyor.
AYM’nin bu kararı, modern kamu hukukun eseri olan “yargı denetimi”nin ne kadar önemli olduğunu da gösteriyor.
YARGI NE DİYOR?
Bir limanı işleten şirketin sözleşmesini, ihalesiz, yani başkalarının da ihaleye girmesine, serbest rekabetin oluşmasına imkan vermeden 49 yıl uzatılmasını iptal eden AYM diyor ki:
“…Özelleştirmede hâkim olması gereken serbest rekabet ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmamakta olup limanların gerçek özelleştirme değerlerine ulaşılmasını da engelleyebilecek niteliktedir…” (Paragraf 37)
İptal kararı oybirliğiyle alınmış. Yeni üye İrfan Fidan ve geçmişinde resmen AK Partili olmuş üyeler de iptal yönünde oy kullanmışlar.
Anayasanın eşitlik ve şeffaflık ilkesine o kadar aykırı ki, başka türlü bir yorum imkanı yoktu.
Danıştay da Kanal İstanbul kapsamındaki bir demiryolu ihalesinin “pazarlık usulü” ile yapılmasını “gerekli açıklık ve rekabetin sağlanmamış” olduğu için iptal etmişti. (7 Mart 2022)
Görüyor musunuz, modern hukuk devleti, işlediğinde, siyasetçinin hukuka aykırı yönlere yürümesine “ayak bağı” oluyor.
GEÇMİŞTE NASILDI?
Bütün milletlerin, bütün dinlerin tarihinde, hem hukuk bugünkü kadar gelişmemişti, hem “kamu yararı” bugünkü anlayış düzeyinde değildi.
Dindar okurlarıma hatırlatmak isterim, fıkıhta müstebit hükümdarlar yüzünden kamu hukukunun gelişmediğini Hayrettin Karaman da yazmıştır.
İlhami Güler Hocamızın “Müslüman dünyada ve Türkiye’de ‘kamu’ hukuku neden zayıf?” başlıklı makalesini okuyun lütfen. (Karar, 18 Nisan 2020)
İslam tarihinde ilk hükümdar Muaviye’nin bir Cuma hutbesindeki şu sözlerine bakın:
“Devletin bütün malı bizimdir, ganimet bizimdir, dilediğimize verir, dilediğimize de vermeyiz!” (İ. Süreyya Sırma, Müslümanların Tarihi, III, s. 296)
İslam’dan önce Bizans ve Sasani imparatorluklarında, mutlak krallıklar döneminde Avrupa’da da aynen böyleydi. Dinden değil, sosyolojiden kaynaklanır.
AHBAP ÇAVUŞ KAPİTALİZMİ
Siyaset biliminde “patrimonyalizm” (mülk-devlet) denilen bu anlayış Avrupa’da Fransız İhtilali’ne, bizde hukuken Tanzimat’a kadar devam etti. Fakat derin izler bıraktı.
Çağımızda hukuki kuralların, kurumların, denetim ve dengenin, sivil toplumun zayıf olduğu “orta gelişmiş” toplumlarda, iktidarların kendi zenginlerini yaratması tarzında devam ediyor. (Neo partimonyalizm)
Gelişmiş ülkelerde hiç böyle oluyor mu?
Bu, kurallı piyasa ekonomisi değildir, keyfî “ahbap çavuş kapitalizmidir.” (Crony capitasim)
Taraftar kitleler de iktidara getirdikleri partiden bunu istiyorlar!
Erdoğan’ı destekleyen pazarcının sözlerini hatırlıyorsunuz, değil mi?
“Ben her şeyi bu adamın sayesinde kazandım. ‘Çalıyorlarmış’ benim sorunum değil kardeşim. Biz de çalıyoruz. Biz de vergi kaçırıyoruz burada. 100 tane mal satıyoruz, 20 tane fiş kesiyoruz. Yalan mı kardeşim. Çalmayan var mı Allah aşkına?”
Bu yapı, seçen-seçilen ilişkisini kamu kaynakları üzerinden bir çıkar alışverişine dönüştürerek demokrasiyi yozlaştırıyor. İktisadi rasyonelleşmeye ve verimliliğe zarar veriyor.
ÇÖZÜM: MODERN DEVLET
Başbakan Ahmet Davutoğlu “Şeffaflık Paketi”ni gündeme getirdiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, “böyle yaparsanız, görev alacak il ilçe başkanı bulamazsınız” diyerek karşı çıkmıştı, değil mi? (18 Ocak 2015)
Avrupa Birliği yıllardan beri iktidarı yolsuzlukla mücadele yasalarını çıkarmadığı için eleştiriyor… Uluslararası Yolsuzluk Algı İndeksinde Türkiye 2012 yılında 54. sıradaydı, 2022 raporunda 96. sıraya indi! FATF tarafından “gri liste”ye alındı…
Lord Acton’ın yüz elli yıl önce yazdığı gibi, “güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar.”
Çözüm, gücün yozlaşmasını önleyecek şekilde sınırlandırılması ve denetlenmesidir.
“Modern devlet” yani kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, yargı denetimi, bağımsız ve geniş yetkili Sayıştay, hür medya, faal sivil toplum…
Zihnimizde bu kavramların ne kadar yeri var, bir düşünelim!