İstanbul seçimleri Türkiye’yi günlerdir meşgul ediyor, karşılıklı şüpheler büyük tedirginlik yaratıyor. İktidar bloku seçimlerde “organize işler” döndüğünü söylüyor… Muhalefet ise iktidarın devlet gücünü kullanarak seçim kurullarına baskı yaptığını, İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı seçimlerini iptal ettirmeye çalıştığını söylüyor.
Biz hukuki duruma bakalım.
İstanbul’da yeniden sayımlar
Hukukumuzda seçim sonuçlarına iki türlü itiraz olur:
* Biri, oy sayımıyla ilgili “maddi hataları” düzeltmek için yeniden sayım için yapılan itirazlardır; seçimlerin iptali sonucunu doğurmaz…
İstanbul’da iptal edilen oyların yüzde 95’i sayıldı, İmamoğlu kabaca 15 bin oyla önde.
AK Parti, bütün İstanbul oylarının sayılmasını istedi, İl Seçim Kurulu reddetti. YSK da dün gece Ak Parti’nin 31 ilçede yeniden sayım talebini reddetti.
Maddi hatalara ilişkin bu tür itirazlar yüzünden seçim iptal edilmez, rakamlar düzeltilerek açıklanır. Bu işlemlerin sonuna gelindiği için Ekrem İmamoğlu’nun mazbatası verilmelidir. Seçimler iptal edilirse mazbata o zaman geçersiz olur.
* Öbür itiraz türü “seçim işlemleriyle” ilgili, mesela sahte seçmen, seçmen kütüklerinde hile gibi sebeplerle yapılan itirazlardır. Bu şekilde yapılan sahtelikler veya yanlışlar seçim sonuçlarını etkileyecek boyutta ise İl Seçim Kurulları seçimlerin iptaline karar verir.
AK Parti bu yöndeki başvurusunu henüz yapmadı.
Seçimler iptal edilir mi?
Seçimlerin iptali meselesi Mahalli İdareler Seçimi Kanunu’nda düzenlenmiştir: Seçim sonuçlarını etkileyecek çapta “seçim işlemlerinde” sakatlıklar tespit edilirse İl Seçim Kurulu seçimleri iptal eder…
AK Parti sadece oyların yeniden sayımı için başvurular yaptı, seçim iptali için henüz bir başvuru yapmadı ama bu yönde hazırlık yaptığı anlaşılıyor.
Peki, seçimlerin iptalini gerektirecek “seçim işlemleri”yle ilgili sakatlıklar neler olabilir?
Belediye başkanı seçilen kişinin kanuni yeterliğinin olmadığı anlaşılırsa, seçimi iptal edilir; İstanbul’da böyle bir durum yok.
Seçimlerde sahte oy pusulalarıyla oy kullanıldığı belirlenirse…
Seçmen kütüklerine sahte isimlerle kayıtlar yapıp onlar adına oy kullanıldığı ispatlanırsa…
Ölülerin seçmen kütüğüne yazıldığı, boş arsalarda, metruk binalarda seçmen gösterip onlar adına oy kullanıldığı belgelenirse…
Seçim sonuçlarını değiştirecek sayıda seçmen iki, üç defa yazılıp mükerrer oy kullanmışsa…
Oyların yeniden sayımı sırasında, birleştirme tutanaklarında seçim sonuçlarını değiştirecek çapta sahtecilik hatta bu çapta hata olduğu ortaya çıkarsa…
Böyle durumlarda seçimler iptal edilir, 60 gün sonraki ilk pazar günü seçimler yenilenir.
AK Parti ne diyor?
Hukuki durum bu; mesele böyle hile ve usulsüzlüklerin olup olmadığı…
Evvela birleştirme tutanakları tamamen gözden geçirildi, “oy kayması” denilen hatalar düzeltildi, bu düzeltmelerden sonra İmamoğlu kabaca 15 bin oy önde. Bu açılardan bir seçim iptali olmaz.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz “seçim işlemlerinde” organize usulsüzlükler dediği örnekler sayıyor: Büyükçekmece’de bir nüfus memurunun sahte seçmen kaydettiğini hatırlatıyor; doğru fakat o olay ocak ayındaydı ve hukuki gereği yapıldı. Onun yazdığı sahte seçmen adları kütüklerde yer almadı, onlar adına oy kullanılmadı.
Yavuz’un Maltepe için verdiği rakam 642’dir, oy kullanıp kullanmadıklarını bilmiyorum ama sayı sonuçları etkilemekten uzaktır.
Sandık kurulu başkanın niteliği de seçmen kusuru değildir.
‘Organize işler’ tespit edilirse elbette cezai soruşturma da açılır.
Hukukun üstünlüğü
Cumhurbaşkanı Erdoğan Moskova’ya giderken “belgeler, bilgiler hatta hatta televizyon, kamera tespitleri, boş arazilerde, tarlalarda apartmanlar adres olarak gösterilmek suretiyle, nasıl oylar kullanılmış” bu konularda deliller olduğunu söyledi.
Bunlar nedir henüz bilmiyoruz. Seçimin iptalini gerektirmesi için, 15 bin oy farkının değişebileceği kanaatini uyandıracak sayısal çapta olmaları, somut delil niteliğinde bulunmaları ve o sahte isimler adına oy kullanılmış olması lazımdır.
İptal istemek için bir süre yoktur; aylar sonra bile istenebilir.
Sonuç ister İmamoğlu’nun kesinleşmesi ister seçimlerin iptali olsun, ortaya çıkan karar mutlaka Türkiye’de ve dünyada hukukun üstünlüğüne değer verenleri ikna edecek nitelikle olmalıdır.
Çünkü hukuk devleti imajının ekonomi için bile ne kadar hayati önemde olduğu bellidir artık.