Millet İttifakı’nın hükümet programı dün açıklandı. Muhakkak Erdoğan da bir program açıklayacak…
Olgunlaşmamış demokrasilerde siyasi refleks şudur: İktidar politikacıları devlet kesesinin ağzını açarak herkese ‘müjdeler’ dağıtırlar, yeri göğü vaad ederler. Bunu dengelemesi gereken Merkez Bankası gibi kurumlar zayıftır... Seçim ekonomisinin faturası seçimlerden sonra zamlar ve vergiler olarak vatandaşa yüklenir…
Muhalefetler de herkese her şeyi vaad ederler…
Bunlara kanmamak lazım.
Peki neye bakmalıyız? Gelirleri artırmak ve ülkede hürriyetleri ve güvenliği geliştirmek için ne gibi “kurallar” getirecekler, “kurumlar”ı nasıl düzenleyecekler? Buna bakmalıyız.
Vatandaşın mükemmel ifadesiyle “kral değil, kural”, ya da “kim?” değil, “nasıl?” diye bakmak!
‘MALİ KURAL’
Millet İttifakı’nın programında yer alan “Mali Kural” özellikle önemlidir. Ekonominin kişisel emirlerle mi, kurumlar ve kurallarla mı yönetileceği konusunda her şeyi özetleyen bir örnektir.
Program’da deniliyor ki:
“Mali disiplin anlayışını kalıcı hale getirmek ve öngörülebilirliği arttırmak amacıyla ‘Mali Kural’ uygulamasını hayata geçireceğiz.”
Mali Kural yani bütçe açıklarının ve kamu borçlarının kanunla sınırlanması…
Ali Babacan Ekonomi Bakanlığı döneminde AB standartlarına göre böyle bir kanun hazırlamış, Başbakan Erdoğan’ın 25 Mayıs 2010 günlü yazısıyla Meclis’e sevk edilmişti, şöyle deniliyordu:
“Mali kural uygulayan ülkelerin sayısı önemli ölçüde artarak, 1990 yılında 7 iken 2009 yılı sonunda 90’a yükselmiştir…”
Fakat tasarı komisyondan geçtikten sonra Erdoğan’ın emriyle geri çekilmiş, kanunlaşmamıştı!
Erdoğan, borçlanma ve bütçe yetkisinin “mali kural”la sınırlanmasına razı olmamıştı.
Bugün enflasyonun sebeplerinden biri bu kuralın olmaması, borçlanma ve bütçe açıklarıyla tüketimin körüklenmiş olmasıdır.
KURALLAR VE KURUMLAR
Millet İttifakı’nın programında iktidarların Merkez Bankası kaynaklarını kullanmasını önleyecek “kurallar” getiriliyor, kurumsal kimliği güçlendiriliyor:
“Merkez Bankası’na fiyat ve finansal istikrarı sağlama dışında sorumluluklar yüklemeyeceğiz…Merkez Bankası rezervlerinin şeffaf olmayan bir biçimde ve dolambaçlı yollarla satışına ilişkin işlemleri idari ve hukuki denetime tabi tutulacak…”
Yani ‘128 Milyar Dolar’ vakası ve Merkez rezervlerini eksi 50 milyar dolara düşmesi, bu kaynakların seçim kazanmak üzere piyasayı canlı tutmak için israf edilmesi artık mümkün olmayacak!
CB sisteminde Cumhurbaşkanı bütün kamu kurumlarında “laf dinlemedi” diyerek istediği an değişiklik yapabilir.
Millet İttifakı’nın programında ise zaten partisiz cumhurbaşkanı öngörüldüğü gibi, Merkez Bankası’na, Düzenleme ve Denetleme kurumlarına atamalar sağlam ve denete açık kurallar getiriliyor.
YOLSUZLUKLA MÜCADELE
Millet İttifakı’nın programındaki “Yolsuzlukla Mücadele Şeffaflık ve Denetim” bölümünde de hamasi laflar değil, kurallar ve kurumları yer alıyor:
“Meclis’te Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu kurulacak…
FATF standartları uygulanarak ülkemiz ‘Gri Liste’den çıkarılacak…
Kaçırılmış servetlerin ülkeye getirilmesi izlenecek…
Mali Suçları Araştırma Kurulu güçlendirilecek ve bağımsız olacak
…
Kamu İhale Kanunu AB standartlarına uygun hale getirilecek…”
Böyle devam ediyor...
Merak ediyorum; Erdoğan kendi seçim bildirisinde yolsuzluklarla mücadeleden bahsedecek mi?
Yolsuzlukla mücadele yasalarını neden çıkarmadığını anlatacak mı?
MODERN DEVLET
Prof. Ömer Dinçer, “Kamu Yönetimi Âdabı” adlı kitabında, geleneksel devletin “şahsî”, modern devletin “kurumsal” yönetim esasına dayandığını, geleneksel devleti idealize etmek yerine modern devleti anlamak gerektiğini anlatır.
Şimdi, dünyada Mali Kural uygulayan devlet sayısı 7’den 90’a çıkarken bizim bu kuralı reddetmemiz…
Rusya ve Çin’de bile Merkez Bankası’nın araçsal bağımsızlığı kabul edilirken bizim buna son vermemiz… Hukuk devleti indeksinde on yılda en aşağılara düşmemiz… Sonucu belli, ekonomide de on yıl geriye gittik.
Hangisi doğru belli değil im? Kurallara, kurumlara, rasyonel politikalara yönelmek şart değil mi?
Kişisel yönetim yerine kurumsal yönetim de diyebiliriz.
Çağımızda “kurtarıcı” aramak ve bulduğumuzu sanmak yerine, hukuk devletini ve rasyonel politikaları öngören programlar gerekiyor.