Bugünlerde yolsuzluklardan, üç dört maaşla ödüllendirilen yüksek kamu görevlilerinden, özellikle de "kamu ihalelerinden" çokça bahsediliyor.
2001 yılında evrensel standartlara göre çıkarılan Kamu İhale Kanunu, AK Parti iktidarında niye yüzden fazla değiştirildi… Hazine garantisine sahip dev inşaat şirketlerimiz böyle oluştu.
Gündeme damgasını vuran "pudra şekeri" kavramı siyasi güç yoluyla büyük kazançlar elde etmenin nerelere kadar indiğinin simgesidir.
Ama Allah her hareketimizin, özellikle de kul hakkının hesabını sormayacak mı?
Elbette öyle fakat iktidar yanlısı dindarlar bu sorunu niye sorgulamıyorlar?
TARİHÇİ LORD ACTON
Başlığa aldığım söz, 19. Yüzyıl liberallerinden Lord Acton’a aittir. Denetlenmeyen, dengelenmeyen gücün mutlaka yozlaşacağını ifade eder.
İngiltere’de, liberal Katolik tarihçi Lord Acton, engisizyon zulmünün 13. ve 14 yüzyıllarda sınırsız ve denetimsiz güce sahip papaların yaptığı ayrıntılı ve zekice düzenlemelerle kurumlaştırıldığını yazıyordu…
Protestan Başpiskopos Mandell Creighton ise modern liberal düşüncenin "gücün sınırlanması, denetim ve denge" gibi kavramlarla tarihe bakmayı doğru bulmuyordu.
Katolik liberal Lord Acton, 5 Nisan 1887’te Protestan Başpiskopos Mandell Creighton’a hitaben kaleme aldığı mektupta yazmıştı bu vecizeyi:
"Sizinle aynı görüşte değilim. Ahlaki standartlar herkese, siyaset ve din adamları da dahil, herkese uygulanmalıdır… Çünkü kimde olursa olsun, güç yozlaşmaya eğilimledir, mutlak güç mutlaka yozlaşır."
Lord Acton’nın mektubundaki "corrupts" sözünü yozlaşır, bozulur, kötüye kullanır hatta yerine göre zulmeder diye de anlayabiliriz.
FELSEFİ HAREKETLER
Lord Acton böyle düşünüyordu, tarihe "güç bozar" hassasiyetiyle bakmış, bunun bir yığın belgelerini görmüştü. "Muktedir" olanın kim olduğu fark etmiyordu; papa mı, kral mı, general mi?..
Batı’da 18. Yüzyıldan itibaren modern düşüncenin gelişmesiyle tarih ve güncel bu açıdan araştırıldı. "Tabii hukuk, gücün sınırlanması, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı" gibi felsefi düşünceler ve bu düşüncelerin eseri olarak hukuk kurumları gelişmeye başladı.
Bugünkü anayasa ve insan hakları hukukunun felsefi ve tarihi kökleri…
Doğuda ise zulümler ahlaki olarak kınandı, adalet övüldü… Fakat "güç nasıl sınırlanır" diye bir soru, bir felsefi akım ortaya çıkmadı. Kanlı "siyaseten katl" kurumunu, ta Tanzimat’a kadar kimse sorgulamadı!
İslam fıkhında kamu hukukunun gelişmemiş olmasının bir sebebi de "sorgulayan zihniyet" eksikliği yüzünden böyle soruların ve felsefi hareketlerin gelişmemiş olmasıdır.
GÜCÜ SORGULAMAK
Bizde 20. Yüzyılda Necip Fazıl edebi eser olarak "Büyük Mazlumlar"ı yazdı, değil mi? Ama güç nasıl sınırlanmalı, denetlenmeli ve dengelenmeli ki zulüm yapamasın diye bir tek soru aklına gelmemiştir.
Böyle bir sorgulamaya İkinci Meşrutiyet İslamcıları başlamıştı. İstibdadı sorguluyorlardı; Elmalılı Hamdi, Said Nursi, Filibeli Ahmet Hilmi, Mansurizade…
Fakat zamanımızda "Siyasal İslam" siyasal aktivizmi ön plana çıkardı, İslam’ın düşünce mirasını da çağımızdaki sorunlarını da arka plana itti. Cihat ve itaat öncelikli, sert ve kısır bir anlayış geliştirdi.
Mevdudi'lerin, Seyyit Kutup'ların yazdıklarıyla bu çağda bir hukuk devleti kurulamaz. Zira Hayrettin Karaman da yazdı, fıkıhta kamu hukukunun gelişmediğini.
Elektriği yeniden keşfetmenin manası yok. Denetim ve denge, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, kamu yönetiminde şeffaflık gibi hayati konularda fevkalade zengin bir felsefi miras ve hukuki müktesebat gelişmiş demokrasilerde vardır.
Bakın Avrupa Birliği ilerleme raporlarında bizim muhafazakâr iktidarımız yolsuzlukla mücadele yasalarını hâlâ çıkarmadığı için eleştiriliyor!
DİN VE SİYASET
Siyasette dini kavramları kullanmak, dini hassasiyetlere başvurmak kolaydır, bol dünyevi kazanç da getirmektedir!
Sıffin Savaşı’nda Muaviye’nin kılıçlara Kur'an sayfaları taktırarak Hz. Ali Efendimizin karşısına çıkmasından beri böyledir!
Oy (güç) getirecek dini davranışlar yerine, İslam’ın ahlaki özünü ve "erdemliler"in davranış modellerini esas almak gerekmiyor mu? Çağımızda bunun yolu evrensel hukukun yolsuzlukla mücadele ve şeffaflık normlarını kanunlaştırmaktır.
Hadi bakalım…