Önümüzde çok zor bir dönem var. Kuraklığın yarattığı tarımsal üretim düşüşleri, katmerleşen enflasyon ve ekonomide görülmedik düzeylere çıkan dış açık başta olmak üzere artan korkutan bozulma işaretleri… Bunun üzerine deprem felaketi…
TÜRKKONFED toplam maliyetin 84 milyar dolar olmasından kaygılı!
Nasıl bir 2023 hatta 2024 yaşayacağız, görüyor musunuz?
Erdoğan bunun altından kalkabilir mi?
Duygularımızı bir tarafa bırakalım. Objektif ve cevap aramak için önce “nasıl?” diye sormalıyız. Bu korkunç maliyetin altından “nasıl” kalkılır ki, Erdoğan ve başka bir iktidar bunu yapabilir mi, diye sormalıyız.
İKİ TEMEL YANLIŞ
Böyle bir felaketin altından kalkmanın ilk şartı “kaynak” yaratmaktır. Kimse bunu inkâr edemez. Kaynak yaratmadan para basmanın, eldeki “128 Milyar dolar”ı harcamanın, emirle faiz indirmenin neye mal olduğunu depremden önceki yıllarda yaşayarak gördük, sonuç kriz oldu.
Bu yanlış politikalar “Yerli ve milli model” diye propaganda edildi…
Halbuki politikaların yanlışlığını ve gidişin kötü sonuçlanacağını gerçek iktisatçılar yıllar öncesinden görmüşler ve uyarmışlardı. Meselâ Kemal Derviş’in 2014’teki sözleri:
“Milli gelire oranla yüzde 6-7’leri aşan bir cari açık olduğunda kırılgan ortam oluşuyor… Maalesef son yıllarda yapısal reformlarda sadece yavaşlama değil, tersine dönüş oldu. Beni en çok üzen tarafı ekonomiyi düzenleyen kurumların; Merkez Bankası, BDDK, Enerji Kurulu, Rekabet Kurulu, Kamu İhale Kurumu gibi kurumların maalesef yeniden siyasete yaklaştırılmış olmaları…” (Cansu Çamlıbel’e açıklama, 9 Şubat 2014)
Yani Erdoğan son on yılda ısrarla sürdürdüğü iki temel yanlış: Oy için tüketimin körüklenmesiyle cari açığın büyümesi… Kurumların ‘bizden’ atamalarla bozulması…
FAİZİN BÖYLESİ…
Bugüne bakalım… Dün açıklandı, dış açık Ocak’ta da rekor kırdı, 110 milyar doları aştı! Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, uygulanan düşük kur-düşük faiz politikası yüzünden “dış ticaret açığımız 160 milyar dolara ulaşacaktır” diye uyardı, alarm verdi. (20 Şubat)
Bir tek bu bile ağır bir endişe sebebiyken, ekonomimiz kurumları ve de “faiz sebeptir” inadı yüzünden makro dengeleri bozulmuş bir ekonomidir.
Böyle bir ekonomi dış kaynak getirebilir mi? Getiremiyor işte! Erdoğan kaç defa Londra’ya gitti, Amerikalı şirketleri Saray’da ağırladı ama gelmiyorlar.
Yatırım sermayesi gelmediği gibi, aynı bozulmalardan kaynaklanan güvensizlik sebebiyle Türkiye uluslararası piyasada ancak yüzde 10 civarında çok yüksek dolar faiziyle borçlanabiliyor! Halbuki Düyunu Umumiye dış borç faizlerini yüzde 4-5 civarına indirmişti! (Şevket Pamuk, Osmanlı İmparatorluğunda Paranın Tarihi, 1999, s. 233)
Büyüyen dış açık, artı “faiz sebeptir” gibi yanlış politikalar ve artı en vahimi kurumların bozulmasının faturasını görüyor musunuz?!
Önümüzdeki çok daha büyük zorluklara “kaynak” sağlamak için tefeci faiziyle dolar mı borçlanacağız?! Bırakın altından kalmayı, altında eziliriz!
İYİ İKTİSATÇILAR NEREDE?
Önümüzdeki çok büyük zorlukların altından “kim?” kalkar sorusu yanlıştır. “Nasıl?” kalkılır diye sormak lazım. Cevabı da belli: Dış açığı azaltacak, başta Merkez Bankası olmak üzere kurumları bağımsız kılan ve en liyakatli uzmanlarla donatan yapısal reformlar…
O zaman yatırım gelir mi? 2001 reformlarının yarattığı güvenle ve AB rüzgarıyla ülkeye AKP’nin kabaca ilk on yılında 220 milyar dolar yatırım sermayesi gelmişti.
1999 depreminin altından kalkmamız da aynı reformlar sayesinde olmuştu.
Erdoğan seçimleri kazansa bile bu reformları yapar mı? Yapamaz değil, yapmaz. Güç tutkusu, elindeki kurumların “laf dinlemeyen” hale gelmesine izin vermez. Dönüş yapması, ekonomiyi küçülten yanlışları kabul etmesi olur, içine sindirebileceği bir şey değildir. Zaten hiçbir dönüş işareti yok, hâlâ faiz indirtiyor!
Millet İttifakı yapar mı? Çok kaliteli ve çok sayıda iktisatçıları var, elbette yapar. Ama sorun siyasi: Millet İttifakı’nın aday tespit edememesi kitlelerde tereddütler yaratıyor.
Unutulmasın: Kitleler iktisat ilminin bulgularına, hukuk ilminin prensiplerine bakarak oy vermez.
Propaganda ve karizma bilimsel gerçeklerden çok daha etkilidir seçimlerde.
O bakımdan göremiyorum önümüzü.