Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarında son 7-8 yılda ortaya çıkan özelliklerden biri Batı karşıtlığıdır.
Çin’in Müslüman Uygur Türklerine uyguladığı toplama kamplarını yüksek sesle kınamaktan sakınan Erdoğan, iki gün önce Avrupa’yı şu sözlerle suçladı:
“Giderek yükselen İslam düşmanlığıyla da mücadele ediyoruz… Avrupalı siyasetçiler toplumu zehirleyen bu hastalıklı akımlar yerine adeta ateşe benzin dökerek Müslümanları ve göçmenleri hedef gösteren söylemlere sarılıyorlar. Özellikle Müslüman kadınlar ayrımcılığa maruz kalıyor. Farklı kökenlerden 35 milyon Müslümanın yaşadığı Avrupa'nın kardeşlerimiz için bir toplama kampına dönüşmesine izin veremeyiz.”
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın İslam ülkelerinde kadının maruz kaldığı ayırımcılığı da eleştirmesi, kadın ve erkeğin hak eşitliğini savunması, Uygurlardan da birkaç cümleyle olsun bahsetmesi beklenmez miydi?
İKİ ERDOĞAN
Başbakan Erdoğan 2007 seçim bildirisinde, “evrensel hukuk” vurguları yapıyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına göre reformlar yaptıklarını anlatıyordu. Avrupa kıstaslarının “pek çok konuda Türkiye’nin önümüzdeki dönemde neler yapacağının yol haritasını oluşturduğunu” söylüyordu.
Dahası, Batı üniversitelerine öğrenci ve öğretim üyesi göndermenin önemini belirtiyor, “yurt içinde ve yurt dışında öğretim üyesi ve bilim insanı yetiştirme ve değiştirme” programlarını genişleteceklerini vurguluyordu.
Öğrencilerin ve akademisyen adaylarının “Avrupa üniversitelerinde bilgi ve becerilerini artırması” gerektiğini belirtiyordu…
Çok güzel, çok doğru…
Fakat on yıl sonraki Erdoğan’ın sözleri şöyle:
“Eğitim için Batı'ya gönderilenler çoğu zaman Batı'nın sadece kültürünü alarak, benliklerini de kaybederek ülkelerine döndüler. Kendilerinden ülkeleri için kurtuluş reçetesi hazırlaması beklenenler Batı'nın gönüllü ajanları haline geldiler.” (21 Eylül 2017)
Bakış açısının da davranışın da nasıl değiştiği açık.
HANGİ BATI?
Batılı ülkelerde aramızda sorunlar var, fakat o sorunlar üzerine eleştiri ve diplomasi yapmak başka, Batı’yı tümüyle İslam düşmanı gibi göstermek başka…
Batı’da elbette bir İslamofobi hastalığı var ama Trump Müslümanlara kısıtlama getirdiğinde “hepimiz Müslümanız” diyerek sokaklara dökülen bir Batı da var.
Avrupa’da hukuk ve özgürlükler güçlüdür, bu da bir gerçek.
SODEV araştırması gösterdi; dindar gençlerimiz bile Batı’da çalışmayı tercih ediyor; herhangi bir İslam ülkesini değil!
Erdoğan Batı sermayesine çok sıcak bakıyor, çağrı üzerine çağrı çıkarıyor; borçları da Batı’dan alıyor. Erdoğan’ı tedirgin eden Batı’nın özgürlük, hukuk, insan hakları gibi değerleridir. Nitekim diyor ki:
“Avrupa Birliği’nin artık ülkemizle ilişkilerine stratejik bir bakış açısıyla yaklaşması gerekiyor.” (17 Kasım 2021)
Çin ve Rusya tam da böyle yaklaşıyor ama Avrupa Birliği’nin hukuk ve özgürlükler konusunu rafa kaldırması tabanı ve kurumları itibariyle mümkün değil.
Batı’yla akademik, siyasi ve ticari ilişkiler ister istemez hukuk ve özgürlük fikirlerinin gelişmesine yol açıyor.
Batı’yı İslam düşmanı göstererek bunu önlemek mümkün olmayacağı gibi ekonomimiz de bundan büyük zarar görüyor, işte çok çağırdığımız sermaye güvenip gelmiyor.
Dahası, Batı’da her zaman Türkiye yanlıları olmuştu, son yıllarda onları da kaybettik
İKİ UYARI
Aralık 1997, Tahran’da 8. İslam Konferansı… Hamaney’ler, Esat’lar Batının kötülüklerini sayıp döküyorlar… Emperyalist, ahlaksız, tefessüh etmiş, çöküyor, batıyor…
Kahraman ve bilge Aliya İzzetbogoviç söz alır:
“Batı çöküyor veya dejenere olmuş değil. Kendi kendini kandıran komünizmin ‘çürümüş Batı’ propagandası, bunu acı bir şekilde ödedi. Batı çürümüş değil. Güçlü, örgütlü ve eğitimli. Okulları bizimkilerden iyi, kentleri bizimkilerden temiz…
Ve merhum İzzetbegoviç’in temeldeki sorunu ortaya koyan sözleri:
“Ben olsam, Müslüman Doğu’daki tüm mekteplere ‘eleştirel düşünme’ dersleri koyardım. Batı’nın aksine Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafının kaynağı budur.”
Milliyetçi düşüncenin büyük hocalarından merhum Mümtaz Turhan, Batı düşüncesinin üç özelliğine dikkat çeker:
“Bilim zihniyeti, teknoloji, insan haklarını teminat altına alan hukuk ve hürriyet.” (Garplılaşmanın Neresindeyiz, s. 46)
Batı’nın bu değerleri artık evrenseldir ve Türkiye için olmazsa olmazdır.