Erdoğan bütün siyasi hayatının en zor seçimine girdi ve bütün zorluklara, ağır şartlara rağmen yüzde 49’un biraz üstünden bir oyla ipi göğüsledi. Özellikle ekonomide 2013’ten sonraki küçülme, gelir dağılımı bozulması ve “soğan, patates” örnekleriyle şekillenen geçim sıkıntısı had safhadaydı.
Bu tepkiyi yansıtan kamuoyu araştırmalarının yanıldığı görüldü.
Erdoğan’ın oyları 2018 seçimlerinde yüzde 52,38 idi… Sadece 3 puan gibi bir kayıp!
Erdoğan’dan ve Cumhur İttifakı’ndan büyük kopmalar olmadığı için, Kılıçdaroğlu yüzde 44.88’de kaldı, Millet İttifakı partilerinde kayda değer bir artış görülmedi.
HDP, yeni adıyla Yeşil Sol’un oylarındaki 3 puan düşüş, küçük sol partilere giden oylardır.
Beş yıllık CB sisteminde yaşananlar genel seçmen tablosunu değiştirmemiş.
Erdoğan ikinci tura eli hayli yükselmiş olarak gerecek.
Sinan Oğan’ın kararının önemini reddetmiyorum…
NEDEN BÖYLE?
Seçimlerde genellikle ekonomik krizler iktidarları götürürken bizde niye böyle olmadı? Göze çarpan sebepler bellidir…
• Toplumumuzda ‘güçlü adam’ kültü güçlüdür. Liderimizi ‘ululaştırma’yı severiz. Erdoğan bu imajı oluşturdu. TRT dizileri bunu destekledi. Erdoğan’ın darbeye karşı direnişi, cesur kararlar alması, ‘yedi düvel’e meydan okuması, CB sistemindeki muazzam yetkileri bu imajı pekiştirdi. Seçimlerde, ‘çözerse Erdoğan çözer’ düşüncesi hayli etkili oldu.
• Geleneksel sadakat ve itaat kültürü, Erdoğan’ın tarihimizde görülmedik ölçüde dini referanslarla seçim propagandası yapması, muhalefeti terörle özdeş göstermesi, bu propagandayı elindeki medya imparatorluğu ile yürütmesi özellikle İç Anadolu ve Karadeniz seçmeninde çok etkili oldu.
• İktisadi kriz olmakla beraber Erdoğan popülist politikalarla krizin etkilerini dengeledi. CB sisteminin imkanlarıyla devlet kurumları da bu ortamda iktidar lehine davrandı. Erdoğan’ın, ekonominin iyi olduğu zamanlarda reddettiği EYT’ler, okul öncesi eğitimin ücretsiz olması, yüksek oranlı maaş ve ücret artışları, personel alımları… Ve dört ayda bütçe açığının 382 milyar liraya çıkması…
• 2023'ün ilk çeyreğinde cari açık 23,6 milyar dolara yükseldi. Nisan’da Merkez Bankası piyasaya 50 milyar dolar müdahalede bulundu. (abacgazetesi.com, 9 Mayıs 1923)
BUNDAN SONRA?
Erdoğan iktidarının önünde bu politikaların muazzam faturası var. Daha seçim ekonomisinden önce, kabaca CB sistemine geçişle birlikte ekonomi yönetiminin ‘heterodoks’ politikalara yönelmesi güveni sarsmış, enflasyon yükselmeye, dış denge daha da bozulmaya başlamıştı. “128 Milyar dolar”ın hiçbir yatırıma gitmeden piyasaya sürülerek harcanması, bütün heterodoks politikaların özetidir.
Seçimlerde iktidar da muhalefet de popülizm yaptı fakat Cumhur İttifakının lider karizmasına, Millet İttifakı’nın ise uzmanlarca hazırlanmış programlara dayanması, tahlil için iki önemli anahtardır.
Anketler Kılıçdaroğlu’nun kazanacağını söylerken borsada iyimserlik, Türkiye’nin risk priminde düşüş görülüyordu…
Fakat 14 Mayıs seçimlerinin sonucu açıklanınca risk primi 105 puan birden artarak 597’yi gördü!.. Döviz kurlarında açılmakta olan makas 2.5 lirayı aştı…
YOL AYIRIMI
İkinci turu da kazandığında Erdoğan, son beş yılın yarattığı bu ekonomik tabloyu devralmış olacak. Ucuz dış kaynak bulmadan bunun altından kalkmak çok zordur, toplumsal maliyeti daha ağır olur.
Erdoğan seçim döneminde bu konuda bir program, bir reform paketi ortaya koymadı. Ortodoks iktisada dönüş sinyali olarak Mehmet Şimşek’i birkaç defa kamuoyuna sundu, “Mehmet Şimşek kardeşimizin koordinasyonunda bir ekip, hazırlıklar yapıyor'' diye açıklama yaptı. (6 Mayıs)
Fakat, “14 Mayıs'tan sonra da Türkiye Ekonomi Modeli'nden dönüş yok" da demişti. (19 Nisan)
Ekonomide son derece ağır bir döneme giriyoruz; samimiyetle endişeliyim.
Eğer Erdoğan, 2018’den beri CB sistemindeki kurumsal yapılarla ve politikalarla devam edecek, yani “modelden dönüş yok” ise, sıkıntıların daha da artacağı bellidir, çünkü zaten mevcut sıkıntılar bu sistemde ucuz dış kaynak bulunamaması yüzündendir.
Yok böyle değil de, Mehmet Şimşek isminin çağrıştırdığı gibi kurallı piyasa ekonomisine, ortodoks iktisada, kurumsal devlet yönetimine dönülecekse, ki kesinlikle doğrusu budur, o takdirde kurumsal ve demokratik reformlar olmazsa olmazdır.
Hayli sıkıntılı bir yol ayırımında Türkiye…