Cumhurbaşkanı Erdoğan ekonomide olduğu gibi dış politikada da son on yıldakinden çok farklı bir dil ve davranış sergiliyor. Ekonomideki gibi dış politikada da “’rasyonel zemine dönme” çabası…
Gazze-İsrail savaşı konusunda, Filistin’in hak ve hukukunu korumada uluslararası toplumun pasif kalmasını haklı olarak eleştirdikten sonra şöyle diyor:
“Körü körüne bir tarafın safında yer almak, sadece yaşanan krizi derinleştirmeye yarar.”
Aynı tutumun bir unsuru olarak Erdoğan Filistin’le İsrail arasında “arabuluculuk” teklifinde de bulundu.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, buna Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’yi ve Katar Emiri Şeyh bin Hamid El Sani’ye de katarak olumlu karşıladığını açıkladı. Katar Emiri Berlin’de resmi ziyarette bulunuyor.
ARABULUCU OLMAK
Gerçekleşir mi?.. Cevap için henüz erken. Öyle bir facia yaşanıyor ki İsrail Sağlık Bakanı Moşe Arbel “Filislinli yaralıları tedavi etmeyeceğiz” diye açıklama yapabilmiştir! Bu davranış Hitler’in Sağlık Bakanı’na yakışırdı.
Arabuluculuk müessessi kabul edilirse bu, ateşkesin sağlanması ve uzun süreli bir müzakere yolunun açılması anlamına gelir. Filistinli çocukların, annelerin, yaralıların buna acil ihtiyacı var.
Arabuluculuk yolu açılırsa bunun tek başına Erdoğan’a bırakılmayacağı, yanına birkaç Arap liderinin ekleneceği bellidir. Bilhassa Mısır’ın dışlanması zaten düşünülemez. Gazze’nin nefes borusu olan Refah sınır kapısı Mısır’ın elindedir ve Mısır kapıyı tekrar açmıştır.
Erdoğan’ın birkaç Arap liderle bilirlikte taraflarca arabulucu kabul edilmesi de hem Türkiye için hem kendisinin çok hassas olduğu şahşi karizması için prestij kazandıran bir gelişme olur. Bir öngörüde bulunmak için erken fakat ben yine de inşallah diyorum.
Eminim, Erdoğan, uluslararası toplumda ilişkileri asgari düzeye inmişken Ukrayna-Rusya savaşındaki “iki tarafla da görüşen” ve “tahıl koridorunun” açılmasında önemli rol oynayan bir lider olmasının getirilerini hiç akıldan çıkarmıyordur.
OSMANLI TOKADI…
Dış politikada Erdoğan’ın büyük hatası, son on yılda, özellikle de CB sisteminde diplomatik yollar yerine “meydan okuma” ve hatta ilişkileri kesme yollarına gitmiş olmasıdır.
İhvan uğruna Mısırla 7 yıl amansız bir siyasi kavgaya giderek İhvan karşıtı bütün Arap devletlerini Yunanistan yanına itmesi bunun bir örneğidir. Türkiye bundan hem iktisadi hem siyasi zararlar gördü.
Batı ile sorunlarımızı da hiç olmazsa diplomatik koridorlarda tutmak yerine “yedi düvel” hamasetiyle miting meydanlarında iç politika için kullandı. “Bunlar Haçlı ittifakı” sözü, “Eyyy…” hitapları, “Osmanlı tokatı”, hatta “Lozan’ı bize yutturdular” söylemi…
“One minute” çıkışı böyle bir tavırdı. O zaman İsrail’i eleştirmenin doğru fakat Başbakan’ın tepki dozunun fazla olduğunu belirterek Türkiye’nin izlemesi gereken siyaseti şöyle tanımlamıştım:
“Hamas’ın peşine takılmamak, İsrail’i de eleştirmek, bir tarafın değil, bütün tarafların güvenine sahip ülke olarak barış işlevinde aktif bir konumda bulunmak!.” (Hürriyet, 31 Ocak 2009)
Erdoğan bugün böyle bir siyaset izliyor.
‘RASYONEL ZEMİN’E DÖNMEK
Dış politikada da ekonomide de Türkiye cumhuriyetinin ağır ve tehlikeli sınavlardan geçerek tecrübeyle oluşmuş geleneği “rasyonel”dir. Araplar arası ihtilaflara karışmamak, Filistin halkının haklarını savunmak ama İsrail’le kavga etmemek. Bu gelenek konusunda Ömer Kürkçüoğlu Hocamızın “Türkiye’nin Arap Ortadoğusu’na Karşı Politikası (1945-1970)” adlı klasikleşmiş eserini tavsiye ederim.
Şimdi, belli ki Cumhurbaşkanı Erdoğan ekonomide de dış politikada da yapılmış yanlışların hasarını tamire çalışıyor. Mehmet Şimşek’in şu sözleri hem yapılmış yanlışları tescil ediyor hem çıkış yolunun ‘rasyonel zemin’e dönmek olduğunu belirtiyor:
“Yabancı kaynak gelmesi için risk primi düşük olacak, dünya normlarında olmalıyız. Tüm alanlarda rasyonaliteyi korumalıyız.”
Erdoğan’ı da bu politikaya geri döndüren birinci etken, ekonomi zaten. Kolay değil, 20 bin dolar olabilecek kişi başı gelirimiz 10 bin dolara düştü.
Ne diyeyim?.. Allah ‘rasyonel zemin’de daim etsin.