İktidar bütün organlarıyla ayağa kalktı. Meclis Başkanı, CB Yardımcısı, başdanışmanlar, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı, Emniyet, Jandarma, AK Parti ve MHP açıklamalar üstüne açıklamalar yaptı, yapıyor…
Savcılar da tabii harekete geçti: Gözaltılar yapıldı… “İrtibatları” falan araştırıyor.
Muhalefet, amirallerin bildirisini yanlış bulmakla beraber, hükümetin bunu “kullandığını”, bir “kutuplaşma” daha yaratmaya çalıştığını söylüyor.
Bu sert siyasi kutuplaşmada, Yargıtay da iktidarın açıklamalar kervanına katıldı: “Anayasal ve yasal yetkiye dayanmayan ve milletin iradesini hedef alan hiçbir güç ve oluşum kabul edilemez.”
Yargıtay’ın muhtemelen önüne gelecek bir konuda böyle açıkça ihsas-ı reyde bulunması her şeyden vahimdir. Yargıtay, “yetki” kavramını da hukuken yanlış kullanmıştır. Bildiri yayınlamak ne zamandan beri bir “yetki-yetkisizlik” sorunu oldu?!
Yetki kavramı sadece kamu görevlileri için söz konusu olabilir, emekli amirallerin böyle bir durumu yok.
BİLDİRİNİN DİLİ
İktidarın Lozan ve Montrö konusundaki söylemleri yanlıştır. İdeolojik ve önyargılıdır. Bunu yarın yazacağım.
Emekli amirallerin bildirisinde ortaya koydukları dil ve tavır ise son derece sorunludur. Bildiride ifade edilen “Atatürk ilke ve devrimleri” de iktidarın “yerli ve milli” söylemi de elbette kişisel ve siyasi tercih konusu olabilir fakat bir anayasal devlette hukuki referans olarak kullanılamaz. Hukuk devletinde kamu kurumları ve herkes için hukuki referans kaynağı “anayasa”dır. Bizde bunun anlamı “değişmez” ilk üç maddedeki kavramlara hukuki anlamda sadakattir. “Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti” kavramlarını evrensel hukuka göre tanımlarız.
Hukuki tanımları belli olan anayasal kavramlara değil de ideolojik kavramlara referans yapıldığında, hukuk belirsizleşir. Bildirideki kavramların da askeri müdahalelerde nasıl kullanıldığı bilinmektedir.
Bildiri bu yönüyle yanlıştır fakat bir hukukçu olarak belirteyim ki, Ceza Kanunu’na göre suç sayılabilecek bir ifade yoktur. Amiraller sadece Montrö’nün önemini ve değerini anlatan ve bir amiralin tarikat müridi olmasını eleştiren makul bir bildiri yayınlasalardı bu toz duman ortaya çıkmazdı.
Meral Akşener’in söylediği gibi, bildiri bir “zevzelik”tir ve işte iktidar “tepe tepe kullanıyor.”
İKTİDARIN TÜRKİYE TABLOSU
İktidar ve Türkiye’deki anayasal nizam, hiçbir “yetki”si olmayan 104 emekli amiralin bildirisiyle tehlikeye girecek kadar kırılgan mıdır?
Bu nasıl bir vehim böyle?
Resmi internet sitesinde yayınlanan ve iktidar medyasının manşetlerinde yer alan şu sözlere bakın:
“15 Temmuz’a 103 gün kala 103 hadsizin verdiği mesaj!..”
Sık sık söylenen gizli kaos planlarını, darbe hazırlıklarını, dış güçlerin saldırılarını, hainlerin komplolarını deşifre etmek için “ebced hesabı”na da başvursak nasıl olur?!
Yahut “remil” mi atsak?!
Bu ülkede “sübliminal darbe mesajı verdiler” denilerek yazılan iddianamelerle insanlar müebbed hapisle yargılandı, yıllarca tutuklu kaldılar!
İktidar bir taraftan böyle vehim ve komplo teoriyle, diğer taraftan kaybettiği oyları tutmak için Türkiye hakkında çok vahim bir tablo çiziyor: Beşinci kolların cirit attığı, dış güçlerin sürekli saldırdığı, ekonomisine sabotajlar yapılan, yedi düvelin saldırılarıyla boğuşan bir ülke!
Ve iktidar “zevzek” bir bildiriden “darbe tehlikesi” de üretip bu hazin tabloya ekledi!
Böyle bir ülkeye gelin de yatırım yapın!
NORMALLEŞMEK, SAKİNLEŞMEK
2010’ların başlarına kadar Türkiye hem hukuk yolunda gelişiyor hem bu sayede ülkeye 220 milyar dolar yatırım geliyordu. Ak Pati iktidarı o zaman dış güçler, yedi düvel, ihanet gibi laflar etmiyordu.
Ama hukuk sarsılıp tek kişilik yönetim ağır bastıkça işler bozuldu.
Yanlış politikaları düzeltecek reformlar yerine sorunları dış güçlere, yedi düvele, hainlere bağlamak rasyonel çözümleri gündemden düşürdü…
Kutuplaşmayı keskinleştirdi…
Ve dün açıklandı: Türkiye son yirmi ayın en yüksek enflasyon rakamına ulaştı! Hem de TÜİK’in ‘ayarlanmış’ verilerine göre…
Yüksek enflasyon, yüksek faiz, yüksek döviz!
Nasıl bir beceridir bu!
Çözüm mü? Normalleşmek, sakinleşmek, hukuk, rasyonellik…