Ukrayna gerginliğinin mevzii çatışmalar dışında bir savaşa yol açacağını sanmıyorum ve hiç temenni etmiyorum. Bırakın ciddi bir savaşı, gerginliğin tırmanması bile enerji fiyatlarının ve doların yükselmesi Türk ekonomisine zarar vermeye başladı bile .
Turizmden bu sene 35 milyar dolar bekliyoruz; hatta ‘yeni model’in 2023’e kadar sürdürülebilmesi buna bağlı. İnşallah Ukrayna krizinden turizmimiz olumsuz etkilenmez diyelim.
Savaş çıkmasa da Ukrayna krizi Karadeniz’de ve Doğu Avrupa’da güç dengelerini tehdit etmektedir, Rusya lehine değişeceğini göstermektedir. Bu yönüyle Türkiye açısından fevkalade önemlidir.
STRATEJİK ORTAK?!
Ankara S-400’ler alarak savunma sisteminde Rusya’ya kapı açtığı gibi Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ağzından “Rusya stratejik ortağımız” diyerek açıklama yapmıştı. (24 Ağustos 2018)
Bunlar kısa görüşlü savrulmalardı. Rusya bizi demokrasi, insan hakları falan diye eleştirmiyor, kimse bu konuları sormuyordu. Bunlar Putin’in de sevmediği kavramlardır zaten.
Fakat Lavrov “Türkiye stratejik ortağımız değildir” diyerek karşılık vermekle kalmamış, PKK’nın Suriye kolu PYD heyetini bir defa 31 Ağustos 2020’de, ikinci defa 25 Kasım 2021’de makamında ağırlamaktan ve birlikte fotoğraf vermekten çekinmemiştir.
İdlib’de 34 askerimizi Rus uçaklarının şehit etmesi ve Türkiye’nin kontrol alanını daraltması, Eylül 2021’deki Soçi zirvesinin anlaşmazlıkla sonuçlanması gibi olaylar Suriye konusunda da Türkiye ile Rusya arasında önemli ihtilaflar olduğunu gösteriyordu.
Şimdi Ukrayna krizi, Türkiye ile Rusya arasındaki jeopolitik duruş ayrılıklarını büsbütün derinleştirdi.
PUTİN’İN OSMANLI TAKINTISI
Putin, Doğu Ukrayna’da ilan ettirdiği Rusya yanlısı Donetsk ve Lugansk adlı iki ‘Halk Cumhuriyeti’ni önce tanıdı, önceki gün de asker sevketme kararı aldı.
Putin’in gerekçesi şöyle:
“Geçmişte 18. yüzyılda Karadeniz kıyıları Türkiye ve Osmanlı’ya mücadele alanı olarak kullanılmıştı. Karadeniz kıyısını Türklerden biz koruduk. Şimdi bu ismi yok etmek istiyorlar. Ünlü komutanların çalışmalarını yok etmek istiyorlar. Karadeniz’e erişimimizi yok etmek istiyorlar. Geçmişte zaten oluşturulan bir yapı vardı.”
Yaşanmış bitmiş bir tarihin bugünkü istila politikasına gerekçe gösterilmesi vahim bir zihniyettir.
Dahası, bu sözler hem Çarlar hem Bolşevikler döneminde yürütülen ‘Rus jeopolitiği’nin ifadesidir.
Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Çarlık Rusya’sının Karadeniz’de dört dretnot inşasına başlaması, bir dretnotluk bu denizdeki askeri hazırlığın hedefini gösteriyordu: Boğazlar ve sıcak denizler...
Osmanlı bu yüzden Almanya ile ittifak zorunda kalmıştı.
Stalin’in de talepleri biliniyor.
Jeopolitiği çok iyi bilen Milli Mücadele liderleri, geleceği de öngörerek Lozan’da Boğazlar Rejmi’ni Rusya ile değil Batı ile birlikte düşünmüştü.
TÜRKİYE’NİN EKSENİ
Bugünkü Rusya’ya Karadeniz’de tehdit oluşturacak hiçbir güç yoktur. Montrö bu bakımdan da bir barış belgesidir. Fakat Putin, Karadeniz’i bir Rus gölü, Mussolini’nin Akdeniz için söylediği terimle bir “mare nostrum” haline getirmek istiyor. Gürcistan politikası, Kırım’ın ilhakı ve şimdi de yeni Karadeniz jepolitiğine referans yaparak Ukrayna’nın doğusunu işgal etmesi.
Batı bir askeri tepki göstermedi. Ayrıca Avrupa, Rus gazına bağımlı. Batı muhtemelen Rusya’ya ambargoyu ağırlaştıracak.
Bu arada Ankara, Kırım’ın Rusya’ya ilhakını tanımadığı gibi, Ukrayna’ya yakın bir duruş gösterdi. Dışişlerinin şu açıklaması, Türkiye’nin dünya diplomasisindeki asli “eksen”in ifadesi niteliğindedir:
“Rusya’nın sözde Donetsk ve Luhansk cumhuriyetlerini tanıması kabul edilemez; reddediyoruz.”
Bu bildiriyi doğru buluyorum.
Türkiye elbette Rusya ile iyi komşuluk ve ileri ticari ilişkilere sahip olmalı, ama Türkiye’nin asli “eksen”i Batı ittifakıdır. İktidar İsrail ve Araplarla bozduğu ilişkileri şimdi nasıl düzeltmeye çalışıyorsa, oraya buraya kaydırdığı “eksen”i de asli çizgisine yerleştirmelidir.
NOT: Gaziantep Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Arif Özaydın dün telefonda şunu söyledi. “Parti toplantısı bir otelde yapılmıştı. Ben toplantıya katılmadım. Sayın Bakan üniversitemizdeki bir toplantıya katılacaktı, saatinin geldiğini söylemek için girdim, söyleyip çıktım.”
Sayın Rektör keşke oraya gitmeyip telefonla veya haber göndererek Bakan’ı bilgilendirseymiş, değil mi?