Dış politikada İslam faktörü

Taha Akyol

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile sert kavgalardan sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan Veliahd Prens Bin Zayid’i Beştepe’de ‘büyük tören’le karşıladı.

Elbette her ülkeyle iyi ilişkiler geliştirmeliyiz.

Sorun, ekonomideki zikzaklar gibi dış politikada da zikzaklar çizilmesidir. İktidarın sadece Avrupa’ya değil, Müslüman ülkelere de öfkeli davranışları dış ilişkilerimizde ciddi hasarlar yarattı.

Diplomasi diline bile dikkat edilmedi. Erdoğan’ın AB ülkelerini “bunlar haçlı ittifakı” diye nitelemesi… (27 Mart 2017)

Araplara “topunuz gelseniz bir Türkiye etmezsiniz” diye seslenmesi. (14 Ekim 2019)

Hasarın en somutu, Müslüman ülkelerle çevrili Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin yalnızlığı, Yunanistan’ın ise Mısır’la, Ürdün’le, Filistin’le kol kola olmasıdır.

GÖNÜL COĞRAFYASI’

Dönüm noktası 2011 yılıdır. Erdoğan’ın tek başına kazandığı büyük seçim zaferi büyük bir özgüven yarattı… Arap Baharı ise, “gönül coğrafyamız”ın açıldığı heyecanını yarattı.

Haziran 2021’de Mısır’da İhvan seçimle iktidara gelmişti. Libya’dan Suriye’ye, hür seçimlerle İhvan’lar iktidara gelirse, Türkiye büyük nüfuz kazanır, Erdoğan yeni iklimin baş mimarı olurdu… “Emeviye camiinde namaz kılacağız” sözü de bu dönemdedir. (9 Eylül 2012)

Başbakan Erdoğan’ın bütün hükümet programlarında ve seçim bildirilerinde “evrensel hukuk” vurgusu ve “AB süreci Cumhuriyet’ten sonra en büyük modernleşme hamlesidir” gibi ifadeler vardı.

2012’den itibaren farklı yönelişler ortaya çıktı.

Erdoğan, İhvan iktidarı döneminde Kahire Üniversitesinde muazzam bir kalabalığa hitap ederek hak ve özgürlükler konusunda “Bizim hiçbir yerden model almaya ihtiyacımız yok” diyor, kendi medeniyetimizin yeterli olduğunu söylüyordu. Erdoğan’a göre “yüz yıllık mahkumiyet sona eriyor”du. (17 ve 18 Kasım 2012)

DOĞU AKDENİZ GAZ FORUMU’

Fakat Arap ülkeleri bu görüşte değildi. Petrol despotları ve kurulu düzenler için İhvan modeli tehlikeliydi. Üstelik Libya ve Suriye’nin iç savaşa sürüklenmesi de kurulu düzen fikrini güçlendirecekti.

Temmuz 2013’te Mısır’da askeri darbe oldu. Selefi cemaatlerle Ezher uleması darbeyi destekledi. Suud ve Körfez ülkeleri, hemen Mısır’a 20 milyar dolar aktardılar. Bu, İhvan’ın IMF’den almak için anlaştığı meblağdır.

Erdoğan yönetimi darbeyi protesto etmekle yetinmedi. Yedi yıl sürecek sert bir kampanya yürüttü. Arap dünyasındaki ‘kurulu düzen’ler Türkiye’nin aleyhine döndü.

Bütün Arap Birliği toplantılarında Türkiye’yi, Suriye ve Irak’taki güvenlik operasyonları sebebiyle “işgalci” diye suçladılar.

Türk mallarına boykot kararları aldılar.

En önemlisi, Mısır, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ve Kıbrıs Rum Yönetimi “Doğu Akdeniz Gaz Forumu”nu kurdular. (15 Ocak 2019)

Türkiye’nin nasıl yalnızlığa sürüklendiğini yansıtan ilk çarpıcı işaret budur!

MEDİNE MÜDAFAASI

Arap milliyetçiliği bu dönemde Türkiye’yi “Osmanlı” diye suçladı. Bu yönde çok laf ettiler. BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed, Medine Müdafii Fahrettin Paşa’yı “kutsal emanetleri çaldı, hırsız” diye suçladı. “Türklerin ataları hırsızdır” diye mesaj attı.

Fahrettin Paşa, İngilizler çalmasın diye kutsal emanetlerden bazılarını İstanbul’a göndermişti. İstanbul işgal edilirken Kuvay-ı Milliyeciler, yine İngilizler almasın diye, bu emanetleri kaçırıp sakladılar.

Lozan’da İngiliz Lord Curzon bu emanetleri İsmet Paşa’dan ısrarla istedi, Araplara vermek için… İsmet Paşa müzakereyi bile reddetti, uzun tartışmalar oldu. Bu konuda merhum Seha Meray’ın “Lozan Konferansı, Tutanaklar, Belgeler” adlı eserinin 3. Cildini okuyun, tavsiye ederim.

Dahası bizzat Erdoğan, BAE’nin 15 Temmuz darbe girişimini desteklediğini, finanse ettiğini söylemişti…

Şimdi BAE’yi Beştepe’de ‘büyük tören’le karşıladık; 10 milyar dolarlık mutabakattan bahsediliyor.

TARİHİN DERSLERİ

Tecrübeler gösteriyor ki, dış politika heyecan ve öfke alanı değildir. “Monşer”lerin tarzıyla ve diliyle diplomasi yapılmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti hiçbir dönemde, bu ‘dindar’ iktidar zamanındaki kadar İslam dünyasında yalnızlaşmamıştı.

Ümmet itikadi bir kavramdır. Devletler hukukunda ve dış politikada temel aktör “milli devlet”tir, yeni deyişle ulus devlet.

Son yılların hasarı ekonomide de dış politikada da çok ağır oldu. Türkiye, geleneksel dış politikasına dönmelidir.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (122)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.