İktidarın yirmi yılı diğer alanlarda olduğu gibi dış politikada da çan eğrisi şeklinde: Yükseliş ve iniş…
Yükseliş ve inişi, simgeleyen iki olay: Türkiye 2008 Ekim’inde 191 ülkeden 151’inin oylarını alarak birinci turda BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmiş, Başbakan Erdoğan bunu “uluslararası toplumun Türkiye’ye olan itimadı” olarak nitelemişti. (17 Ekim 2008)
Doğruydu bu. O dönemde Türkiye, AB sürecinde de önemli gelişmeler kaydediyor, ülkeye yatırım akıyordu.
2014 yılında ise Türkiye yine Konsey’e aday oldu ve ikinci turda 61 oy alarak kaybetti. Erdoğan’ın ifadesiyle, dış politikamız “uluslararası toplumun itimadını” kaybetmişti!
ULUS DEVLETLER ÇAĞI
Körü körüne alkışlamak veya karalamak yerine yine aynı “analitik” soruyu sormalıyız: Hangi politikalar başarıya, hangi politikalar başarısızlığa yol açmıştı?
2011 dönüm noktasıdır: Erdoğan’ın seçim zaferi, yükselen ekonomi, Arap Baharı ve Mısır’da İhvan’ın iktidara gelmesinin AK Parti iktidarında yarattığı duygular: “Yüz yıllık esaret sona ediyor, suni sınırlar kalkıyor”du.
Suriye politikasında, “Emevi camiinde namaz kılmak” şeklindeki ifadeler de aynı dönemin dünyaya bakışını yansıtır. Suriye’de, Azez’de “Osmanlı millet Parkı” kurmak da bunun devamı…
“Ümmet” ve “İmparatorluk” gözlükleri, ulus devletler çağının gerçeklerini küçümsemişti. Değerli tarihçi Şükrü Hanioğlu’nun belirttiği gibi, Türkiye’nin “Neo Osmanlı imajından sakınması gerekir”di. (Karar, 11 Ocak 2021)
Arap ülkeleriyle ilişkileri geliştirmek çok doğrudur ama aralarındaki kavgalarda taraf olmak ve ideolojik izlenim yaratmak yanlış ve faturası ağır oldu.
Erdoğan şimdi vaziyeti toparlama çabasında, demek ki o politikalar yanlışmış.
‘STRATEJİK BAKMAK’
AB’la ilişkilere gelince; çan eğrisi yükselirken, yani doğru politikalar izlenirken Erdoğan AB sürecinin “medeniyet projesi” olduğunu söylüyordu. “Bunlar Haçlı ittifakı” sözü ise iniş döneminin bakışını yansıtır.
Erdoğan “AB Türkiye’ye stratejik baksın” diyor ama AB’yle ilişkilerde İlerleme Raporları’na geçen hukuk ve özgürlükler gibi sorunlar var… Batı ile ‘ittifak’ ve ‘üye adayı’ ilişkilerimiz söz konusu olduğunda “stratejik” faktör sadece güç dengeleri değildir, hukuk ve demokrasi konuları da “stratejik”tir. İktidar bunu görmek istemiyor.
Bakın, “AİHM kararları bizi bağlamaz” politikası Türkiye’yi Avrupa Konseyi’nden dışlanma riskine maruz bıraktı.
Rusya ise tabii ki Türkiye ile ilişkilerine “stratejik” bakıyor; hukuk ve özgürlük konuları Rusya için sorun değil zaten. Fakat S-400’leri almakla Türkiye bir şey kazanamadığı gibi, ortağı olduğumuz F-35’leri kaybettik, şimdi eski F-16’ları satın almaya çalışıyoruz. Rus TASS ajansı “Türkiye ile ikinci S-400 anlaşması imzalandı” diye üst üste ‘haber’ yayınlıyor, Türkiye’yi F-16’dan da mahrum ederek NATO’dan uzaklaştırıp Moskova’nın dümen suyuna çekmeye çalışıyor.
SURİYE ÇIKMAZI
Bugün Suriye politikamızda müttefiklerimiz kim?!. Hangi hükümetlerin diplomatik desteğine sahibiz?!.
Mısır’la nasıl yedi yıl kavga ettiysek, Esat’la da öyle on yıl kavga ettik, ilişki kurmak gerekebileceğini öngöremeyen, esneklikten uzak, kapıları tüm kapatan kavgalardı bunlar.
Nihayet Mısır’la barışmak gerektiği ancak 7 yıl gecikmeyle fark edildi; Yunanistan Araplarla ilişkileri geliştirdi, biz Doğu Akdeniz’de yalnızlaştık.
Şimdi, on yıl kavgadan sonra, Esat’la diyalogdan söz ediliyor. Bahçeli de bunu destekliyor. Çok gecikilmedi mi?
Suriye’de o kadar ‘angaje’ olmuşuz ki, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu “Muhalefetle Suriye rejimini bizim bir şekilde anlaştırmamız lazım” diye konuşunca, yıllardan beri destekleyip beslediğimiz ÖSO içindeki birtakım unsurlar Azez ve Cerablus’ta bayrağımıza saldırdı!
Bu kadar angaje olmak gerekli miydi? Milyonlarca mülteci gelmesini mi, PKK’nin terör bölgesi kurmasını mı engelledi?!.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Haziran’da “Münbiç ve Tel Rifat’ı teröristlerden temizliyoruz” diyerek operasyon işareti vermişti. İki buçuk ay geçti, olmadı… Zira Rusya da Amerika’da karşı, hatta devriyelerini takviye ettiler!
Erdoğan’ın on dört yıl önceki doğru ifadesiyle “uluslararası toplumun Türkiye’ye olan itimadı” büyük sonuçlar doğuruyor, eğrinin yükselmesi veya inmesi… İnişin hasarı ağır oldu. Türkiye’nin geleneksel dış politikasına dönmesi zorunluluktur.