Cumhurbaşkanı’nın Sezen Aksu hakkındaki “dil koparma” sözüyle Sezen’in şarkı güftesi tarzında verdiği cevap 50 dile çevrilip dünya medyasında ve dünya sosyal medyasında yer aldı.
Dünya insanları, bir cumhurbaşkanı böyle demiş, bir sanatçı böyle cevap vermiş diyerek okuyacak.
Sezen’i, sözlerini eleştirmek tabiidir. Ama dil koparmak deyince işin rengi değişiyor.
Nevşin Mengi’nin haberine göre, İletişim Başkanı Fahrettin Altun dikkatli davranmış, o talihsiz sözlerin yazılmamasını istemiş, hiçbir muhabir yazmadı zaten. Ama cami cemaatinden bir vatandaş sosyal medyaya iletince dünya âlem haberdar oldu.
RESMİ CB SİTESİ
Cumhurbaşkanı’nın o sözlerine makamın resmi internet sitesinde de yer verilmedi. Cumhurbaşkanı’nın Meral Akşener hakkındaki yakışıksız sözleri de resmi Cumhurbaşkanlığı sitesinde makaslanmış, konuşmanın diğer kısımları yayınlanmıştı.
Ben bu ‘makaslama’yı takdirle karşılıyorum. Makama yakışmayacak sözleri, o makamın internet sitesine koymuyorlar. Ama iletişim çağındayız, her söz farklı iletişim mecralarında kayda geçiyor.
Kamu kredileriyle büyük medya mülkiyetini değiştirmek umulan kadar işe yaramadı!
Eminim o sözlerinden Erdoğan da çok üzülmüştür, çünkü o sözler değerli sanatçı Sezen’i değil kendisini yıprattı.
Asıl üzerinde durulması, kendisinin de durması gereken sorun şu: Niye bu tür konuşmalar yapıyor, makamının internet sitesinde bile yer verilmeyen konuşmalar…
HAD BİLDİRMEK
Erdoğan, Ak Partiyi iktidara getiren, yüzde 50 oy almasını sağlayan reformist ve kapsayıcı dili ve politikayı 2011 civarında terk etti. Öyle bir özgüvene kapıldı ki, had bildiren, azarlayan, aşağılayan bir söylem başladı. Son örnek dil koparmaktır.
Özgüven patlaması onu bütün yetkileri kendi elinde toplamaya, kamu kurumlarında liyakat yerine sadakati esas almaya yöneltti, kurumların kapasitesi düştü. Şahsi politikalar kurumsal politikaların yerine geçti…
En somut, en vahim örnek; ekonomide durum ortada!
Gerek siyasi gerek bürokratik kadrolarda uzaklaştırılanlara bakın… Ali Babacan, Mehmet Şimşek, Lütfi Elvan… Merkez Bankası’nda Durmuş Yılmaz, Erdem Başçı, hatta Murat Çetinkaya…
Bir de yerlerine getirilenleri düşünün…
Kurumların ne duruma düştüğünü açık sözlü Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati’nin tespitinde görmek mümkün:
’Merkez Bankası’nı ve politika faizini önemsizleştirdik!’’
BÖYLE GİDERSE
Ülke ekonomisini yönetmede en önemli kurumlardan biri Merkez Bankası, en önemli araçlardan biri politika faizidir! Bir hükümet düşünün ki, ekonomiyi yönetmede kullanacağı kurum ve enstrümanları kendisi önemsizleştiriyor!
Elindeki aleti bozmak gibi bir şey bu.
Bakan Nebati dürüstçe söylemiş. CB sistemine geçilirken 9 Temmuz 2018’de çıkarılan 703 sayılı KHK ile Merkez Bankası ve politika faizi önemini kaybetmişti.
İktidar, böyle yönettiği ülkeye yatırım yapması için küresel sermayeye çağrı üzerine çağrı yapıyor: “Gelin bizde yatırım yapın!”
Gelmiyorlar, aksine dışarıya sermaye ve beyin göçü veriyoruz.
Ondan sonra da “on büyük ekonomi arasına gireceğiz!” sözleri…e
Keşke…. Ama dünyanın en iyi 100 üniversitesi sıralamasına birkaç üniversitemiz girmeden olmaz!
Şu Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılanlara bakın, hangi devlet bunu yapıyor?
Hele de Şehir Üniversitesi’ne kilit vurulması! 21 yüzyılda örneği var mı?
Böyle giderse işimiz çok zor…
DİL SORUNU
Sedef Kabaş’ın tivitini soran okurlarımı duyar gibiyim. Benim üslubum bellidir. Cumhurbaşkanı’nın da Cumhurbaşkanı hakkında muhaliflerinin de eleştiri dili ölçülü olmalıdır. Ancak Adalet Bakanı ve HSK başkanının, mahkemeden önce suçlama yapması hangi hukuk devletinde görülür?
Bir ülkenin cumhurbaşkanı niye bu kadar polemik yapar? Hangi ülkede 150 bin kişi hakkında cumhurbaşkanına hakaret soruşturması açılmıştır; bunu herkesten önce kendisi düşünmelidir.
Erdoğan, ilk on yılda kapsayıcı ve rasyonel politikalarla Türkiye’de kişi başına gelirin 13 bin dolara çıktığını, kendisinin yüzde 50 oy aldığını… Ama sonraki dili ve politikalarıyla 8 bin dolara düştüğünü, oylarını tutmak için Osmanlı’da bile görülmemiş ifadelerle siyasette kullandığı dinî söylemin hiçbir sorunu çözmediğini, aksine kutuplaşmayı büsbütün arttırdığını görmelidir.
Kutuplaşma herkes için çıkmaz sokaktır.
Netice: “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel yöntemle tartış.” (Nahl, 125)