Binali Yıldırım mühendistir. Mühendislikten gelen bir zihin yapısıyla, konuşmalarında iktidarın diğer aktörleri kadar uçmaz, onlar kadar öfkesine kapılmazdı. Fakat siyasetin tabiat kanunu ona da yapacağını yaptı.
Nedir siyasetin tabiat kanunu?
Lord Acton’ın İngiltere Başpiskoposu Mandell Creighton’a yazdığı 5 Nisan 1887 tarihli mektupta söylediği şu ifade:
“Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar!”
Tarihçi Lord Acton Vatikan’ın, Papa’ların yolsuzluk ve zulümlerini araştırıyor, yazıyordu. Yakın dostu Başpiskopos, bunun dindarları üzeceğini, hatta inançlara zarar verebileceğini söylemişti. Lord Acton bu mektubunda ona cevap yazıyordu. Güç, papaları da bozardı!
Modern demokrasilerdeki hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, denetim, denge, şeffaflık, hesap verirlik gibi temel ilkeler böyle felsefi düşüncelerden çıkmış ve gelişmiş demokrasilerde kurumlaştır.
‘HAİN’ HASTALIĞI
Tarih gösterdiği gibi biz de yaşayarak görüyoruz. Ali Bardakoğlu Hocamızın deyişiyle “Fıkıh kuralları arasında ahlakın buharlaşması” gerçeği… Türkiye’nin dünya yolsuzluk endeksinde 2022 yılında 101. sıraya düştü; halbuki 2012’de 54. sıradaydık! Uzayan ve CB sisteminde büsbütün “güçlenen” iktidarın grafiğidir bu bozulmalar.
Kişi başı gelirde 12 bir dolardan 9 bin dolara düşmek de aynı grafiğin gerçeği!
Bunları çok yazdım.
Fakat yolsuzluk ve ekonomi politikalarının bozulmasından başka bir güç bozulması daha vardır: Kabaran güç hırsının muhalefeti “hain” diye suçlaması, gücü yeterse de ezmesi…
Dünya tarihi de bizim tarihimizde bunun örnekleriyle dolu.
Erdoğan, “faizi indir” talimatını uygulamayan bağımsız Türk Merkez Bankası’nı “vatanı satmak yüksek faizle olur” diyerek suçlamıştı! (27 Şubat 2015)
Ekonomi öyle bozulmaya başlamıştı. Bugün doların yirmi lira olması o zaman Merkez Bankası’nın ne kadar haklı ve ileri görüşlü olduğunun ispatıdır!
‘İŞGAL KUVVETLERİ’
Binali Yıldırım pek böyle konuşmazdı, bu seçimde o da böyle konuştu:
“Bu seçim, işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimidir. PKK’yı, FETÖ’yü meşrulaştırmaya çalışanlara karşı milli liderin seçimidir.”
E tabii, siyaset gerektirince HÜDA Par da “yerli ve milli” oluyor!
Ama Millet İttifakı partileri “işgalci” ve “hain!”
Evet gücü kaybetme korkusu ne müthiş bir duygudur ki böylesine saçma sapan laflar ettiriyor.
Eski hastalıktır bu bizde…
Uzayan bütün iktidarlar muhalefeti hain diye suçladı. Bir gün kitabını yazmak istiyorum bu hastalığımızın.
HAKİKAT VE SİYASET
Binali Yıldırım Başbakanken TÜSİAD’ı ziyaret etmişti. Erdoğan’ın defalarca “ihanet” suçlaması yaptığı TÜSİAD!...
TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes konuşmasında çok önemli bir uyarıda bulunmuştu:
“Vatandaş dövizdeki dalgalanmaları derin krizlerle özdeşleştiriyor, ekonomideki sarsıntının, giderek yatırımların azalabileceği ve daha yavaş büyüyecek bir Türkiye’nin habercisi olduğunu görmeliyiz.”
İktidar ise avutucu laflar ediyor, pembe toplular çiziyordu. Başbakan Yıldırım, Amerikan seçimleri sonucunda Trump koltuğuna oturunca dalgalanmanın sona ereceğini söylemişti…
Tedbir yerine iktidarın pembe tablolar çizmesi?....
Binali Yıldım şöyle anlatıyordu:
“Seçim kampanyalarında söylenenle, sorumluluk omuzlarınıza yüklenince söylemleriniz hiçbir zaman aynı olmaz. Hiçbir ülkede de aynı olmaz. Bu siyasetin gereğidir, siyasetle hakikat her zaman birbiriyle örtüşmez.” (1 Aralık 2016)
YAŞANANLARIN DERSLERİ
Yedi yıla yakın zaman geçti… TÜSİAD’ın “Ekonomideki sarsıntının, giderek yatırımların azalabileceği” uyarısına keşke kulak verilseymiş değil mi? Geçen yedi yılda sadece popülizmle ekonomi şişirildi, hiçbir asli sorun çözülmedi, aksine enflasyon ve cari açık dehşet verici boyutlara tırmandı. Dışarıya beyin ve sermaye göçüyle büyük kayıplara uğradı.
Demek ki, ‘hain’ demek yerine sorunları objektif gözle bakmak çözümlerini ilim zihniyetiyle araştırmak gerekiyor.
İkincisi, körü körüne bağlandığımız liderlerin hele de ‘pembe’ konuşmalarının “hakikat”ten ne kadar uzak olduğunu artık anlamalıyız.
Kısacası, rasyonelleşme…