Almanya’nın Mainz şehrinde geçen Salı akşamı özel gala yemeğinde Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin’i dinliyorum. Kovid-19 virüsüne karşı aşıyı bularak milyonlarca hayatı kurtaran Türk asıllı iki bilim insanı.
Açıklamalarını medyada okumuş ya da dinlemişsinizdir. Ben bu iki bilim insanında somutlaşan “bilim felsefesi”nden bahsetmek istiyorum.
Almanya’da doğup büyümüşler, ikisinin de bilim dili İngilizce… Fakat sanırsınız ki, Anadolu’nun herhangi bir ilçesinde iki mütevazi hekim… Öyle samimi ve sıcak, ilişkilerinde öyle doğal…
Çünkü hayatlarını bilime adamışlar. Villalar, kâşaneler, saraylar alabilirler, şatafat içinde yaşayabilirler… Ama evle laboratuvar arasında bir hayatı seçmişler. Hâlâ ilk evlerinde oturuyorlar.
Dr. Özlem Türeci konuşmasında bu hayat tarzını “adanmışlık duygusu… imkansızı mümkün kılma azmi” olarak tanımladı.
Medeniyetin asıl motoru işte bu adanmışlık duygusuyla bu azimdir…
BİLİME ADANMAK
Bilim insanlarının en mutlu anları, kendilerinin ifadesiyle:
“Yıllar süren bir araştırmadan sonra bir gerçeği bulmak, bilim insanının en mutlu ânıdır!..”
Otuz beş yıl kanser araştırmaları için hücre genetiği üzerinde çalışmak ve pandemi ortaya çıkınca aynı hücre genetiği üzerinden BioNTech aşışını bulmak! Bilim insanlarının en mutlu ânı…
Uğur Şahin’in sözleri:
“Bize ilham veren bilim adamları; özgeçmişlerini okumak bize ilham verdi: Pastör, Rosalin Franklin, Paul Ehrlic gibi.”
Bu ilhamla, laboratuvara, kliniğe kapanıyorsunuz. Yıllar boyu binlerce insan üzerinde “anti korları ve bağışıklık hücrelerini” araştırıyorsunuz… Bilinen aşı türlerinden farklı bir aşı buluyorsunuz.
Masamızda, Türeci-Şahin ekibinden Dr. Mustafa Diken var. ODTÜ mezunu, Tekirdağlı gencecik bir bilim insanı. Eski ve yeni aşı farkını sorduğumda, benim anladığım kadarıyla, şöyle anlattı:
“Klasik aşıda ölü virüsler vücuda verilerek bağışıklık harekete geçirilir. Yeni aşıda ise virüsün genleri veriliyor, bağışıklık daha güçlü oluyor.”
Prof. Uğur Şahin’in bir sözünü, altını çizerek buraya alıyorum:
“Bilim daima bilinmeyeni araştırmaktır. Bu da merakla başlar.”
Ezberi yeterli bilgi sanan ve merak edip sorgulamayan kafa bilim üretebilir mi?
Özlem Türeci ile Uğur Şahin’i ayakta alkışladım,
GUTENBERG MÜZESİ
Mainz şehrindeki Gutenberg Müzesi’nden bilhassa bahsetmek istiyorum. Kuyumcu ve döküm ustası Gütenberg’in 1440’larda, önce tek tek harflerin kalıbını ve dökümünü yapması, ardından bunların elle dizgisini yaparak yine kendi icadı olan basit bir matbaa aparatında basması…
Müze gezimizde ayrıntılı olarak anlattılar. İlk bastığı kitap Latince İncil…
Avrupa’da kitaba talep olduğu için ve serbest piyasa olduğu için hızla yayılmıştı.
Bizde İbrahim Müteferrika tâ 1727 yılında Sultan III. Ahmed’in fermanı ve Şeyhülislâm Yenişehirli Abdullah Efendi’nin fetvası ile ilk Türk matbaasını kurma iznini almıştı.
Ayrıntılar bir kenara, siyasi otoritenin toplumu serbest bırakmasıyla “yukarı”nın iznine bağlanması!
Doğurduğu sonuçlar zamanla ne büyük oluyor değil mi?
Onun için diyorum ki, siyasette ve düşüncede özgürlük, ekonomide piyasa ekonomisi.
Siyasi otorite ikisine de müdahale etmemelidir.
DOĞAN VAKFI
Türeci ve Şahin’e “bilim ödülü”nü veren Aydın Doğan Vakfı’ydı. Mainz şehrindeki törende ödülleri Vakfın Onursal Başkanı Sema Doğan verdi. Vakfın Başkan Vekili Vuslat Doğan Sabancı açış konuşmasındaki şu sözleri, Türeci ve Şahin’in ne büyük bir başarıyı gerçekleştirdiklerinin ifadesidir:
“Yüzyıl kadar önce, İspanyol gribi 50 milyon can aldı. Bugün, 2021 yılında, pandemi nedeniyle 200 milyon yerine 5 milyon can kaybı yaşandıysa, Türeci ve Şahin gibi bilim insanları sayesindedir.”
Bilimin ve bilim insanının değerini görüyorsunuz.
Başka gazeteci arkadaşlarla birlikte beni davet ettikleri için Sayın Aydın Doğan’a, Vakfın Yürütme Kurulu Başkanı Candan Fetvacı’ya ve çalışma arkadaşlarını hem tebrik hem teşekkür ederim.
Doğan Vakfı 25 yıldır bilim, sanat ve eğitim dallarında ödüller vererek başarıları teşvik ediyor. Türkiye’de Doğan Vakfı gibi siyasetten bağımsız, eğitim, bilim ve sanatı destekleyen çok sayıda vakıflar olmalıdır.
Çağımızda “güçlü sivil toplum” neden son derece önemli, belli değil mi?