Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, adli yıl mesajında “benim yargıya, yargı görevi yapanlara inancım tamdır” diyor. Haklı çünkü Tek Parti rejimi hariç, Türkiye’de hiçbir iktidar partisi yargıdan bu kadar memnun olmamış, kendisine memnuniyet veren bir yargı yapılanmasını başaramamıştı.
Öyle ki Sayın Bakan “Türk yargısını eleştirmek, Türk yargısına saldırmak büyük bir haksızlıktır” diyor. Elbette “saldırmak” yanlıştır, haksızlıktır ama “eleştirmek” deyince Bozdağ’ın, selefi Abdülhamit Gül’ün samimiyetle söyleyip büyük ölçüde başaramadığı ‘reformlar’ listesine bir bakması lazım; yargının eleştiriyi hak eden yönlerini bir ölçüde görecektir.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Zühtü Arslan’ın “Masumiyet karinesi ve yargı bağımsızlığı” konulu akademik tebliğine bir baksa, “hakim ve savcılarımızın, anayasal ve yasal yetkilerini aşabilecek ve yargıyı siyasi polemik içinde çekebilecek söz, tutum ve davranışlardan kaçınması gerekir” uyarısını da görecektir. (8 Kasım 2021)
HSK’DA SİYASETİN ROLÜ
Yeryüzünde yargısının bağımsız olmadığını söyleyen iktidar yoktur. Çünkü bağımsız bir yargıya sahip olmak ülkeler için büyük itibar kazandırdığı gibi yatırım güvenliğinin de ön şartıdır. Fakat “bizim yargımız bağımsızdır” diye milyon defa tekrarlamak inandırıcı olmuyor. Yargı bağımsızlığının evrensel kıstasları vardır: Türkiye açısından en önemli ikisini görelim: Biri HSK’nın siyasileştirilmesi, diğeri hakim teminatının çiğnenmesi
HSK üyelerinin belirlenmesinde siyasi iktidarların rolü çok sınırlı olmalıdır. Öyle ki Fransa, 2007 anayasa reformu ile partili cumhurbaşkanını, Adalet Bakanını ve Müsteşarını HSK’dan çıkardı. Fransız yargı yönetiminde, yüksek yargı belirleyicidir.
Bizde ise HSK üyelerinin tamamı veya tamamına yakın bölümü, partili cumhurbaşkanı ile partisinin Meclis grubu tarafından atanmaktadır!
HSK eliyle yargı kadrosunun, üst üste çıkarılan dört kanunla nasıl değiştirildiği konusunda, Prof. Kemal Gözler’in “Türk anayasa Hukuku” kitabında ayrıntılı bilgiler vardır. (2018 basım, s. 992-999)
Fetöcüler somut delillerle ayıklanmalı, yargıda siyasallaşma yapılmamalıydı.
Hakim ve savcı alımlarına da siyasi iktidar karar vermektedir. Yazılı sınavda 95 puanla Türkiye ikincisi olan İrem Melis Akgün’ün mülakatta harcanması son örnektir.
COĞRAFİ TEMİNATSIZLIK
Hakim ve savcıların coğrafi teminatı ne demek? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözleri doğru tanımdır:
“Hakim ve savcılar için coğrafi teminat getiriyoruz. Mevcut tayin sistemi mesleki verimliliği olumsuz etkiliyor. Coğrafi teminat hakim ve savcıların isteği olmaksızın çalıştığı yerden başka bir yere tayin edilememesi anlamına geliyor." (30.05.2019)
Erdoğan bu sözleri, Beştepe’de Yargı Reformu Strateji Belgesi açıklamasında söylemişti. Görkemli bir toplantıydı; yargı mensupları yine ayakta alkışlamıştı.
Ama yaklaşık iki buçuk sene geçti, lafı bile unutuldu.
Meslektaşlarını savunması gereken Yargıtay başkanları bile “coğrafi teminat” kavramını ağıza almıyor.
Ve, HSK, bir yılını doldurmamış taze savcıları İstanbul’a atıyor… AYM kararına uymayı reddeden yargıçları terfi ettiriyor… Ama birinci sınıfa yükselmiş kırk yıllık hakim Nimet Demir’i Kaşıkçı dosyasındaki muhalefet şerhi yüzünden Kahraman Maraş’a sürüyor. İktidarın önem verdiği davaların hakimleri defalarca başka yerlere atanıyor. Soma davası, Man adası davası, Berberoğlu davası, Gezi ve Osman Kavala davaları…
REFORM VE DÖNÜŞLER
Sayın Adalet Bakanı elbette bu yargıya inanacak, güvenecek. Diyeceksiniz ki, hem Cumhurbaşkanı hem Adalet Bakanı, bu iktidarın yargıdaki reformlarından da bahsetti…
Doğrudur, ilk on yıl ekonomide de hukukta da reformlar dönemiydi. AİHM kararlarının bağlayıcı olduğunu Anayasa’nın 90. maddesine bu iktidar yazmıştı, muhalefetin de desteğiyle… Hatta bu iktidar, AİHM kararlarına aykırı düşen yerli mahkeme kararlarına karşı, “yargılanmanın yenilenmesi” yolunu getirmiştir. (CMK, madde 311)
Ama bugün “AİHM kararları bizi bağlamaz” diyen de bu iktidar!
Hepimiz şunu görmeliyiz: Hukukun üstünlüğü yönündeki reformlar bizi hep ileri götürdü, o reformlardan dönüşler ve baskı eğilimleri bizi hep geriletti. Kişi başına gelirimizin 12 bin dolara yükselmesi, sonra 8 bin dolara düşmesi de bu gerçeğin rakamlarla ifadesidir.