Araştırma şirketi MetroPOLL’e göre, toplumun yüzde 90’ı ülkemizde artık bir başörtüsü sorunu olmadığını görüyor. Peki, CHP iktidara gelirse başörtüsü ya da türban yasağı geri gelir mi? Toplumun yüzde 60’ı hayır diyor. Demek ki, büyük gerilimlere, hatta askeri müdahalelere konu olan bir mesele, özgürlük alanı olarak görüldüğünde sorun olmaktan çıkıyor, ülke rahatlıyor.
Bunun yanında, CHP iktidarında başörtüsü sorunun çıkacağını düşünenlerin oranı ise yüzde 35’i buluyor, büyük bir kitle... İktidar bu seçmen kitlesinin desteği için, bugünkü CHP’yi başörtüsü karşıtı göstermeye çalışıyor. Yetmiş yıl geride kalmış baskıları sürekli hatırlatıyor, başörtüsü konusunu sürekli gündemde tutmak istiyor. Şimdi anayasa konusu yapma niyetinde.
BİZDE KIYAFET
Kıyafet meselesini bizim kadar siyasi sorun yapmış başka bir ülke bilmiyorum. Burgiba’nın Tunus’u dışında olmadı.
Bizim tarihimizde, kadın kıyafeti konusunda Ebussud Efendi’nin fetvaları ve meclislerindeki tartışmalar dikkat çekicidir. Garplılaşma cereyanları içinde ekonomiden öncelikli olarak “tesettürün kaldırılmasını” savunanlar oldu!
Mustafa Kemal Paşa, kuvvetler birliğini savunan ünlü konuşmasında, “Sultan Mahmut’un teşebbüs ettiği taklit suretiyle olan ıslahatın doğurduğu karışıklıklar halen berdevamdır. Mesela kıyafete bakın, Avrupa kıyafeti aldık” diye eleştiride bulunmuştu. (1 Aralık 1921) Meclis’teki muhafazakârların desteğini almak istediği dönemdi. 1925’te “şapka devrimi”ni yaptı. Kadın kıyafetiyle ilgili hiçbir tasarrufu olmamıştır. Olsaydı bile çağımızda anlayışlar değişmiş, hürriyet ve eşitlik değerleri ön plana geçmiştir. Hürriyet ve eşitlik, zaten modern hukukun geliştirdiği iki temel değerdir.
Bizim Anayasa Mahkemesi’nin 1989 tarihli “laikliğin özgürlüklere kıydırılmasına olanak tanımamak” kararı, modern hukukta özgürlüğün değerini anlamamış, baskıcı bir karardı. (Karar No: 1989/12)
Bu anlayış otoriter CHP geleneğinde güçlüydü…
CHP GELENEĞİ
Önce Ecevit “Atatürk ve Devrimcilik” adlı kitabında bu geleneği sorgulamaya başladı, şapka devriminin gerekli olduğunu söyledi “ama köylüye ne getirdiğini” sordu. (1970 basım s. 76)
Zamanla şehirleşme ve eğitimin gelişmesi, kadını evinden çıkıp üniversiteye, iş hayatına, kamu görevlerine, sinemaya, cafelere taşıdı. Hayatın her alanında başı açık veya tesettürlü kadınların görülmesi gerçek bir modernleşme tablosudur.
Artık başörtüsü yasağının saçma, dahası, kadının sosyalleşmesine engel olduğu daha bir kavranıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun partisini bütün sosyal kesimlere, bu arada kültürel muhafazakarlara açma çabası bu gelişime uygundur. CHP, 21. Yüzyılda kendi tarihine hapsolamaz.
Kılıçdaroğlu’nun bu yöndeki kanun teklifi, hala endişelenen, CHP’den korkan yüzde 35’lik kitleyi bir güvence hissi vermek içindi. Cumhurbaşkanı bunu fırsat olarak değerlendirdi, meseleyi anayasa değişikliğine taşıdı.
USUL YANLIŞ
Düşünün, Fransızlar, anayasalarında üç maddeyi değiştirmek için 2007 yılında “Balladur Komisyonu”nu kurarak bir yıl çalıştılar; her kesimle görüşerek, anayasa hukukçularıyla müzakereler yaparak, bütün partilerden görüşler alarak… Partili cumhurbaşkanının yargı üzerindeki etkisini sıfırlayan ve yürütme karşısında parlamentoyu güçlendiren bir gerçek reform yaptılar.
Bizde CB sistemine geçiş gibi ‘ağır ameliyat’ diyeceğimiz bir değişiklik “atı alıp Üsküdar’a geçme” mantığıyla yapılıverdi.
Şimdi de yaklaşan seçimlerde kullanılmak üzere yine siyasi ve sosyal kesimlerin katılımı olmaksızın “anayasa değişikliği” hazırlanıveriyor. Taktik, seçimleri başörtüsü referandumuna çevirebilmek.
Özgürlükleri güvenceye almak gibi bir “anayasal iyi niyet”, partiler arası komisyon kurup metni birlikte hazırlamayı gerektirirdi. Fakat hayır, “biz hazırladık” denilecek veya referandum havası yaratılacak seçimlerde…
Hukuk ilminde de bu tür yani sırf siyasi çıkar amaçlı anayasa değişikliğine “suistimalci anayasa değişikliği” deniliyor.
Metni görmek lazım ama usulün yanlış olduğu açık; üst norm olan anayasa kavramını araçsallaştırıyor.