Adalet Bakanı Sayın Yılmaz Tunç, selefi gibi siyaseti hukuktan üstün tutma yolunda… Halbuki bir önceki bakan Abdülhamit Gül gibi hukuku üstün tutmak için siyasetin sınırları içinde bari çaba göstermesini ummuştum.
Bakan Tunç anayasa maddelerini okuyor, “AYM kararı herkesi bağlar” diyor. Bir madde daha okuyor, “adliye mahkemelerinde verilen kararların son inceleme yeri Yargıtay”dır diyor.
Bakan, anayasadaki bu hükümlerin birbiriyle çeliştiğini söyleyerek Anayasa’nın “yamalı bohça”ya döndüğünü iddia ediyor. Tabii konuşmasına “darbe anayasası” ve “sivil anayasa” gibi siyasi polemik kavramlarıyla devam ediyor.
Sloganları bırakıp hukuki gerçeğe bakalım.
CAN ATALAY DOSYASI?
Evet Anayasa’ya göre, hem adli yargılamanın son mercii Yargıtay’dır hem AYM kararları Yargıtay dahil herkesi bağlar. Bu çelişki değildir, tam tersine, mahkemelerin görev alanlarının belirlenmesidir.
Mesela Can Atalay dosyasında hangi mahkeme yetkilidir? Cevap açık: Adli yargıda Yargıtay yetkilidir... İnsan hakları konusunda ise AYM yetkilidir çünkü 2010 referandumuyla, yani “yetmez ama evet” referandumuyla bu yetki AYM’ye verilmiştir. Anayasa maddesi aynen şöyle:
“Temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.” (Md. 148/5)
Yine de Yargıtay mı, AYM mi diye ihtilaf çıkabilir, anayasa bunu da düzenlemiştir:
“Diğer mahkemelerle Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi kararları esas alınır.” (Md. 158/3)
Bakan hâlâ anayasada çelişkiler var, boşluk var diyecek mi, bilmiyorum.
AYM’Yİ SINIRLAMA ÇABASI
İktidarın “kuvvetler ayrılığı”nı ayak bağı olarak gördüğü, CB sistemiyle de kuvvetler birliği yönünde büyük bir mesafe kat ettiği biliniyor. Venedik Komisyon’un hukuki raporunda da belirtilir bu.
Adalet Bakanı’nın AYM’nin yetkilerini sınırlama çabası da kuvvetler ayrılığına aykırı bir davranıştır.
Anayasa’ya göre, AYM kendi içtüzüğünü kendisi yapar, kendi içinde müzakere ve oylama ile kabul eder. Bakan ise diyor ki:
“Anayasa Mahkemesi’nin yaptığı iç tüzüğe birisi iptal davası açamıyor. TBMM iç tüzüğü ile ilgili iptal davası açılabiliyor. Sadece iç tüzüğünü mahkeme kendisi değiştirebilir. Hukuk devletinde bu olabilir mi?” (Milliyet, 13 Kasım)
Evet Sayın bakan, hukuk devletinde aynen böyle olur! AYM’nin iç tüzüğünü kendisinin yapması, yargı bağımsızlığının gereğidir. Prof. Kemal Gözler bakın ne diyor:
“Bir organa kendi kuruluş ve işleyişini düzenlemek için içtüzük yapma yetkisinin verilmesi o organın yönetimsel bağımsızlığını gösteren önemli bir yetkidir.” (Türk Anayasa Hukuku, 2018 basım, sf. 1010)
Prof. Gözler’e göre, AYM’nin içtüzüğü “idari işlem değildir”, bu yüzden hakkında idari iptal davası açılmaz. Ayrıntıya girmiyorum, Prof. Gözler’i okumak lazım.
ÇAĞIMIZDA DEMOKRASİ
Meclis içtüzüğüne karşı AYM’de iptal davası açılır çünkü Meclis siyasi organdır. İktidar çoğunluğu muhalefetin denetim hakkını kısıtlayan bir içtüzük değişikliği yaparsa elbette AYM’ye gider.
Mesele burada: İktidar çoğunluğunun istediği kanunları çıkararak ülkeyi yönetme hakkının olduğunu sanmak!... Rousseau’nun modern totalitarizme esin kaynağı olan “kralın iradesi sınırlanır, halkın iradesi sınırlanmaz” lafı mutlak yanlıştır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi, bu Jakoben anlayışı otoriter rejimler mezarlığına gömmüştür.
Çağımızda Prof. Ömer Anayurt’un yazdığı gibi:
“Demokrasisiz bir yaşam neyse, anayasallık denetimi olmaksızın bir demokrasi de odur... Hak ve özgürlüklerin güvencesinin olmadığı ve salt çoğunluğun insafına bırakıldığı sistem demokrasi olarak görülmemektedir…” (Anayasa Hukuku, 2019 basım, s. 662)
Çağın hukuk ve demokrasi anlayışı böyle olduğu içindir ki uluslararası “hukuk devleti” sıralamasında 117. Sıradayız!
BARİ MEHMET ŞİMŞEK İÇİN
“Sivil anayasa” gibi büyük ama içi belirsiz sözler bir tarafa, bir HSK açıklamasıyla kolayca gerçekleşebilecek olan “hakimlere coğrafi teminat” kavramı bile üç yıl önceki “Yargı Reform Zirvesi söylendi ve rafa kaldırıldı.
Şimdi görevi “iktidarı sınırlamak” olan AYM hedef alınıyor.
Kamuoyundaki otoriterleşme endişesi artıyor.
Mehmet Şimşek’in para getirebilmesi için bari iktidar bundan vazgeçmeli.