Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Zühtü Arslan’ın konuşmaları bir yönüyle hukuku ve yargı bağımsızlığını savunması, öbür yönüyle yüksek akademik kalitesi ile büyük değer taşıyor. Zaten Anayasa Mahkemesi yargıcı olmanın asıl şerefi, oraya atanmaktan ziyade, orada hukuku üstün tutma çabasına ve bunun gerektirdiği yüksek hukuk bilgisine bağlıdır.
Hele de öyle bir yüksek makamın başkanı olmak daha bir meziyet gerektirir.
Prof. Aslan, AYM’nin kuruluşunun 61. Yıldönümü münasebetiyle düzenlenen sempozyumdaki açış konuşmasında yine hukukun üstünlüğünü savundu, yine yüksek bir akademik düzey örneği ortaya koydu.
HAK EKSENLİ
Arslan ve onunla aynı çizgideki hukukçuların vurguladığı temel kavram, “hak eksenli yorum” ilkesidir. Milli iradenin sınırlanması mesela! Prof. Arslan AYM kararına atıf yaparak şöyle diyor:
“Egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletine ait olduğu, ancak egemenliği millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeninin dışına çıkamayacağı…”
Milletin temsilen dilediğimi yaparım, hayır, bu ilke yapamazsın diyor.
Mesela yargıya müdahale edemezsin…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın atamaları AYM’deki dengeyi “hak eksenli yorum” ilkesini zayıflatacak yönde değiştiriyor. Bu bakımdan AYM’deki hukuk felsefesinin değişim seyri daha bir önemlidir zamanımızda.
Arslan’ın konuşmaları, mahkeme başkanı sıfatıyla bir “külliyat” ve “emsal” oluşturarak hukuk kültürümüze büyük katkı sağlıyor.
BAĞIMSIZ TARAFSIZ YARGIÇ
Prof. Arslan’ın, Cumhurbaşkanı’nın huzurunda yaptığı konuşmada yargı bağımsızlığını vurgulaması günümüz şartlarında özellikle önemlidir.
Anayasa’nın 138. Maddede, mahkemelere emir ve talimat, hatta tavsiye ve telkinde bulunmayı bile yasakladığını hatırlatan Arslan şöyle diyor:
“Yargı bağımsızılığı ve tarafsızlığı hâkimin çekinmeden ve endişe duymadan, herhangi bir dış tesir altında kalmadan, tarafsız tutumla ve özgürce karar vermesidir.”
Ama bizde istenilen kararı vermeyen hakimler başka illere sürgün ediliyor! Cumhurbaşkanı, hakimlere “coğrafi teminat” getirerek bunun önleneceklerini söylemişti. (30 Mayıs 20119)
Dört yıl geçti bu söz yerine getirilmedi, son yargıç sürgünü Ekşi Sözlük davasında yaşandı.
Dahası, iktidar 2014’te, Ceza Kanunu’nun 277. Maddesini değiştirdi, “soruşturma” aşamasında hakimlere talimat vermeyi suç olmaktan çıkardı ve bu hâlâ yürürlükte!
Hukukun genel hatta felsefi prensipleri ne kadar önemli görüyorsunuz; bu prensiplere ayrıntılar da bile uymamak ne büyük haksızlıklara yol açıyor.
Hukuku felsefesiyle savunan hukukçulara daha bir saygı duyuyorum.
NAMIK KEMAL
Prof. Arslan konuşmalarında daima dipnotlar göstererek Doğu ve Batı medeniyetlerinden hukuk kültürümüzü derinleştirecek alıntılar yapıyor. Son konuşması Namık Kemal ağırlıklıdır.
Namık Kemal’in dillerden düşmemesi gereken şu beytini okudu:
Bulunmazsa adalet milletin efradı beyninde
Geçer bir gün zemine, arşa çıksa paye-i devlet
Yani adalet eğer millet fertlerinin arasında bulunmazsa, arşa çıkmış bir devlet payesi bile bir gün zemine düşer!
Verdiği yargıç örneği… Abdülhamid’in mahkûmiyet talebine rağmen Namık Kemal hakkında beraat ve tahliye kararı veren bağımsız yargıç Abdüllatif Suphi Paşa!
Padişaha da “yarın ikimizin de huzuruna çıkacağımız büyük Sultan’dan korkarım” diye haber göndermişti.
Abdülhamit Suphi Paşa’ya dokunmadı, azarlamadı bile.
Merhum Osman Bölükbaşı ve CHP’li merhum Turhan Feyzioğlu, merhum Menderes’in Adalet Bakanını eleştirirken, Abdülhamid’in yargı bağımsızlığını koruyan Adalet Bakanı Abdurrahman Nurettin Paşa’dan TBMM kürsüsünde övgüyle bahsetmişlerdir. Bir de bugüne bakın…
KUVVETLER AYRILIĞI
Ben de büyük düşünür Namık Kemal’ın 155 sene önce kuvvetler ayrılığını savunan şu satırlarını bugünkü Türkçeyle buraya alıyorum:
“Âlimler, hukukçular, filozoflar, akıl sahipleri şu meselede müttefiktir ki, eğer yasama ve yürütmenin ikisi de hükümet adamlarına tevdi olunursa onlar kendi heveslerini hakka tercih edebileceklerinden istedikleri gibi zalimane bir kanun yaparlar ve onu istedikleri gibi zalimane icra ederler.” (Hürriyet, 29 Haziran 1868)