Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Zühtü Arslan “Mesleki Hayat Bağlamında Özel Hayata Saygı Hakkı” sempozyumunda bir konuşma yaptı. Konuşması önemli işaretler ve uyarılar içeriyor.
Başkan Arslan’ın şu sözlerini buraya alıyorum:
“Hukuk devletinde adaletin yegâne adresi mahkemelerdir. Mahkemelerin adalet arayışına cevap veremediği, bağımsız ve tarafsız yargılama ilkelerine uygun şekilde uyuşmazlıklara çözüm üretemediği bir yerde hukuk dışı arayışların ortaya çıkması kaçınılmazdır…”
Çek senet mafyasından tutun da, bir kısım güçlü siyasilere ve çevrelerindeki bürokratlara uzanan utanç verici, şaibeli ilişkiler…
Hukukun bağımsız ve etkin olduğu bir devlette bu şaibeli ilişkiler bu kadar yaygınlaşabilir mi?
Yargının bağımsız ve etkin olduğu bir ülkede, bu kadar şaibe karşısında savcıların resen soruşturma açmaması, düşünülebilir mi?
Zühtü Arslan hukukçular için “3 A” ilkesini vurguluyor: Akıl, Ahlak, Adalet.
Ne cemaat, ne siyaset, nede de ideoloji…
OTORİTER SİSTEMLER
Zühtü Arslan’ın konuşmasının çok önemli bir bölümü de dünyada yükselen otoritarizmle teknoloji arasındaki ilişkiye dikkat çekmesidir.
Arslan, George Orwell’in “1984” adlı romanını hatırlatıyor. O dönemde “Büyük Bİrader”, alıcı ve verici TV’lerle herkesi gözetliyor, gözetlenme duygusu herkeste bir boyun eğme davranışı yaratıyordu:
“Çıkardığınız sesin işitildiği, karanlıkta olmadığınız sürece, her hareketinizin izlendiği varsayımı, içgüdüsel bir alışkanlık haline dönüşmüştü, bununla yaşamanız gerekiyordu, yaşıyordunuz.”
Günümüzde ise bilgi edinme teknolojileri çok daha büyük denetim, gözetim sistemleri yarattı. Denetim-gözetim teknolojileri o kadar gelişti ki Orwel yaşasaydı şaşırırdı.
Anayasa Mahkemesi Başkanı, böyle bir çağda hukukun “özel hayatı korunması” görevinin daha bir önem kazandığını anlatıyor:
“İnternet çağında ve gözetim toplumunda kişilerin özel hayatlarının korunması çok daha zorlaşmıştır. Buna paralel olarak da özel hayata saygı hakkını korumaya yönelik anayasal ve yasal güvencelerin etkili bir şekilde hayata geçirilmesi çok daha önemli hâle gelmiştir.”
Prof. Arslan özel hayat kavramının “kişiye ait oldukça geniş bir alanı kapsadığını” da hatırlatıyor.
Bir hukuk devletinde, milli güvenlik gerekleri dışında devlet bu bilgilere ulaşamaz… Fakat…
BİR AYM KARARI
Sayın Arslan’ın evrensel hukuku yansıtan konuşmasını okurken, Anayasa Mahkemesi’nin 3 Mart 2021 tarihli kararını hatırladım, içim burkuldu….
Bir CB Kararnamesi, Beştepe’deki İletişim Başkanlığına, kişiler ve şirketler hakkında “her türlü bilgiye ulaşma”, hatta “en hassas bilgileri bile isteme” yetkisi vermişti! Öyle ki “ticari sırlar”ı bile alabilecekti!
Ticari sırlarla İletişim Başkanlığının ne ilgisi olabilir?!
CHP bu Kararnameyi AYM’ye götürdü. Ve AYM’de on üye bunu Anayasa’ya ve Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na uygun buldu!
Zühtü Arslan ve dört üye bu CB Kararnamesini anayasa ve kişisel haklara aykırı olduğunu belirterek karşı oy yazdılar. (K: 2021/13)
Bu Orwellgil yetkileri onaylayan AYM’nin bu kararı ve beş yargıcın karşıoy yazıları hukuk fakültelerinde okutulmayı hak ediyor!
TUNUSLU HAYRETTİN PAŞA
Prof. Arslan konuşmasında Aristotales’ten, Maverdî’den, aydınlanma filozofu Kant’tan, liberal Jeremy Bentham’dan ve Foucault’dan alıntılar yapıyor.
Hürriyet kavramının felsefi değerini ve toplumsal hayata uzun vadeli etkisini anlamak için kanun metinleri yetmez, böyle bir birikim gerekir.
Zühtü Arslan Tunuslu Hayrettin Paşa’nın kitabından da şu alıntıyı yapmıştır ki, işin can alıcı noktası budur:
“En yüksek refah mertebelerine ulaşan ülkeler, hürriyetin ilkelerini ve siyasi tanzimata denk gelen anayasayı yerine oturtan ülkelerdir…”
Tunuslu Hayrettin Paşa 19. Yüzyıldaki büyük beyinlerimizden biridir. Hakkında ben de bu sütünde yazılar yazdım.
Evet, Hayrettin Paşa’nın dediği gibi oturmuş bir anayasal düzen ve hürriyetler olmadan fikir hayatı gelişmez, zihinler açılmaz. Bilim ancak enstitülerde, fanus içinde gelişebilir, bunun da topluma faydası olmaz.
Sovyet Bilimler Akademisi sistemin çökmesini önleyebildi mi?
Özellikle de bu çağda temel hak ve hürriyetleri, kişisel verilerin mahremiyetini savunmak hukukun ve hukukçunun temel bir görevidir.