Kahramanmaraş merkezli iki depremin ardından Hatay’ın Defne ve Samandağ ilçelerinde iki büyük deprem daha geldi. 11 ilimizde 40 bini aşkın can kaybettik. Yüzbinlerce insan perişan…
Felaket bundan ibaret değil. Deprem bölgesinde birçok üretim tesisi, fabrika, atelye ve makine tahrip oldu. Zaten kuraklık ve enflasyon yüzünden sıkıntıda olan tarım da ciddi ölçüde kayba uğradı.
İktisatçı Murat Kubilay, 2023’de yüzde 3 veya 3.3 gibi zaten düşük oranlı büyümesi beklenen Türkiye’de bu oranın yüze 1’e ineceğini tahmin ediyor.
Felaket çok büyük; altından nasıl kalkacağız? Hamasetle değil rasyonel programla tabii.
MALİ HASAR NE KADAR?
TÜRKKONFED’in bu depremle ilgili raporunda “Depremden önce var olan ekonomik kırılganlıklar afetin etkileriyle birleşince, yer değiştirme ihtiyacı, kilit personel kaybı, tüketici davranışlarındaki değişiklikler, tedarik zincirindeki aksamalar ve sigortacıların zor durumda kalması gibi sorunlar” ortaya çıktığı belirtiliyor.
Evet, “depremden önce varolan kırılganlıklar” üzerine geldi bu felaket!
TÜRKKONFED’in aynı raporuna göre:
“Marmara Depremi verilerinin kullanıldığı metodoloji ile Kahramanmaraş Depremi’ni 2021 yılı dolar verileriyle sınarsak 72.663 can kaybı, 84,1 milyar dolar mali hasar hesaplanmaktadır.”
Can kaybı ve mali hasar bu rakamlara kadar tırmanabilir!
Nereden bulacağız bu kadar kaynağı?
18 bin can kaybettiğimiz 1999 Marmara depreminin ekonomiye maliyeti 15 milyar dolar civarındaydı.
Marmara sanayi yöresiydi. Türkiye’nin o zamanki ve bugünkü ekonomik cesameti de farklı. Yine de en tahripkar iki deprem oldukları için “Marmara depreminin kullanıldığı metodoloji” gözlüğüyle bakarak, ekonominin nasıl ayağa kaldırılabileceğini görebiliriz.
KIRILGAN EKONOMİ
Öncelikle “kırılgan ekonomi” kavramı üzerinde durmak lazım. 1999 depreminde de ekonomi kırılgandı, depreminde vurmasıyla 2000 sonu ve 2001’de ağır krizle sonuçlanmıştı.
Bugünkü Türkiye açısından, Fitch üst düzey yetkilisi James Longsdon, geçen sene sonundaki açıklamasında “Türkiye’nin kur riskleri karşısında en kırılgan ülke” olduğunu söylemiş, “mevcut politika karışımı sürdürülemez” diye vurgulamıştı. (Dünya, 12 Ekim 2022)
Bu açıklama ‘dış güçlerin saldırısı’ mıydı, objektif bir enformasyon mu? Nasıl anlayabiliriz? Ekonomik verilere bakarak tabii.
Uygulanan ucube model “düşük faiz, cari fazla; Çin böyle kalkındı” diyerek sunulmuştu değil mi? Halbuki 2022 sonunda cari açık görülmedik bir rekorla 110 milyar dolara fırlamıştır. “Kur riskleri karşısında kırılganlık” bu işte! “Enflasyonlu büyüme” yanılgısı, yine tüketimi ve ithalatı körüklemişti…
Deprem olmasaydı da sürdürülemezdi. Nitekim TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, depremden beş gün önceki açıklamasında, dış açıktaki bu görülmemiş patlamayı vurgulayarak, “2023’te kuvvetli bir istihdam ve refah yaratan bir büyüme süreci beklemiyoruz” diye konuşmuştu. (1 Şubat 2023)
Böyle bir ekonomik yapıyla, depremin 70-80 milyar dolar gibi rakamlara çıkabilecek mali yükünü nasıl kaldıracağız?!.
YAPISAL REFORMLAR?
İktidara kim gelirse gelsin, yaraları sarmak için de korkuyla beklediğimiz ‘İstanbul kıyameti’ne tedbir almak için de hayati soru, budur!
1999 depremine laboratuvar gibi bakarsak, bunun cevabı “yapısal reformlar”dır.
1999 depremini izleyen kriz ortamında Kemal Derviş’in koordinatörlüğünde alınan 14 Nisan 2001 Kararları: Bağımsız Merkez Bankası, şeffaf İhale Kanunu, Bankacılık Kanunu… Kurumların en liyakatli personelle güçlendirilmesi…
Bu reformlar Türkiye’yi hemen sağlıklı büyümeye geçirmiş, AK Parti iktidarının AB yönelişiyle de Türkiye’ye 220 milyar dolar yatırım sermayesi gelmişti. Son on yılda bu reformlar tersine çevrildi, ekonomi on yıl geriye gitti, “kırılgan” hale geldi.
Yaraları sarmanın da Türkiye’yi yeniden sağlıklı büyüme yoluna koymanın da şartı yine yapısal reformlardır: Bağımsız yargı, bağımsız Merkez Bankası, şeffaf İhale Kanunu, “bizden” değil, en liyakatli kadrolar… O zaman Türkiye kazanacağı kredibilite ile gereken kaynağı kolayca temin eder, daha önce yaptığı gibi.
Sorun şu ki, Erdoğan, elindeki bu gücün böyle bağımsız kurumlara geçmesini içine sindirir mi?
Seçimlerde asıl bunu oylayacağız.