CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu uzun bir konuşmasında üç defa “Gazi Mustafa Kemal” demiş, “Atatürk” dememiş.
Parti içindeki Kemalist kanadın büyük tepkisini çekmiş.
Kaftancıoğlu’nun “Atatürk’ümüze dil uzattığını” söylemişler. İl Başkanlığından atılarak “gereken dersin verilmesini” istemişler. Kaftancıoğlu “Ulu Önder” kavramını kullanmadığı gibi, “Atatürk’ün askerleriyiz” de demiyor, “Mustafa Kemal’in yoldaşlarıyız” diyor.
Bu tartışma siyasi kültürümüzde sağa da sola da egemen olan “kişilik kültü”nün bir dışavurumudur: Yakın tarihimizi “Ulu Hakan”la “Ulu Önder” şablonlarına indirgemedik mi?
KARİZMANIN TEŞEKKÜLÜ
Evvela tarih metodolojisi bakımından, Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktığında, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde ve Birinci Meclis’in ilk yılında, bırakın “Atatürk”ü, “Gazi” bile değildi.
“Gazi” ve hele de “Atatürk” kavramlarının içerdiği üstün karizmatik gücü henüz yoktu. Sadece Çanakkale kara muharebelerindeki kahramanlığı bilinen bir Osmanlı generaliydi.
Öyle ki, Samsun’da başlayan yolcuğunda en büyük dayanağı, padişahtan aldığı “fevkalade yetkiler”di. Bütün yazışmalarında bu yetkisinin unvanlarını kullandı.
Karizma yerine yetki vurgusu!
Öyle ki, Erzurum Kongresi’ne askeri üniforması ve padişah yaveri kordonuyla salona girdiğinde Trabzon delegeleri itiraz etmiş, o da kıyafet değiştirerek sivil giysiyle kongreye katılmıştı.
İnönü’nün de ifade ettiği gibi 15. Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir’in desteği onun yolunu açmıştır.
Birinci Meclis’te Mustafa Kemal Paşa’ya çok sert eleştiriler yöneltilmişti. “Atatürk”ü eleştirmek mümkün olabilir miydi?
“Gazi” ve “Atatürk” kavramlarındaki karizması zaman içinde teşekkül etti.
‘EFSANE HALESİ’
İsmet Paşa’nın doğru bir tespiti var: “Atatürk’ün siyasi kudreti askeri kudretinden üstündü.”
Burada kudret yerine zekâ, deha, kabiliyet diyebilirsiniz.
Milli Mücadele’nin komutanları askeri stratejide bilgi ve zihniyet olarak aynı seviyededir. Ama Mustafa Kemal’in siyasi yeteneği hepsinden üstündür. O sebeple “başkumandan” ve aynı zamanda “lider” oldu.
Baştan beri Mustafa Kemal’e “Atatürk” dediğinizde, onu baştan beri “Atatürk” karizmasına sahipmiş gibi tasavvur ederiz…
Tarihe laboratuvar gibi değil eski efsane kahramanları gibi bakarız.
Halbuki o karizma güncünün bulunmadığı, sadece Mustafa Kemal Paşa olduğu zamanlarda nasıl olup da milleti toparlayıp Milli Mücadele’yi hem askeri hem siyasi zafere ulaştırdığını öğrenmeye, anlamaya ihtiyacımız var.
Özellikle Sakarya zaferinde “Gazi” olduktan sonra hızla yükselen karizmasının ulaştığı zirveleri Şevket Süreyya Aydemir şöyle anlatır:
“(Nutuk’u okuduğu) 1927’de Mustafa Kemal, insanüstü varlık haline gelmişti. Kendisi istememiş olsa bile, kendisini saran bir efsane halesi içindeydi.” (İkinci Adam, II, s. 272)
Ben kendisinin de istediği kanaatindeyim ama bu önemli değil.
Önemli olan tarihe “laboratuvar” gibi mi, yoksa bu karizma açısından mı bakacağımız meselesidir.
DÖNEMLERE GÖRE
Gazi, 1927’de parti kongresinde verdiği Nutuk’ta hem milli lider, hem partisinin genel başkanı olarak konuştu. Nutuk’ta hem “milli lider” vardır, hem muhaliflerine “hain” damgası vuran iktidar partisi lideri vardır.
Kazım Karabekir’e, Rauf Bey’e, Ali Fuat’a, Adıvar’a hain denilebilir mi? Abdi İpekçi bunu sorduğunda İnönü, Atatürk’ün o zaman öfkeli olduğunu, “yaşasaydı şartlar değiştiğine göre belki başka türlü konuşurdu” diyerek cevap vermişti.
Nitekim İnönü bile muhaliflere hain demedi.
Hele Karabekir’in, Rauf Bey’in, Cebesoy’un yazdıklarını ve tarih araştırmalarını okuduğumuzda çok farklı perspektifler kazanırız.
Asıl ihtiyacımız bu zihin açıklığınadır; şablonların dışına çıkabilmektir.
Kaftancıoğlu’na saldırıları fanatikçe tavırlar olarak görüyorum. Kaftancıoğlu “sol Kemalizm”in jargonuyla konuşuyor. Aralarında farklar olmakla beraber Doğan Avcıoğlu ve Attila İlhan’ın jargonu… Referansları 1920’lerin ilk yarısıyla sınırlıdır.
Gazi 1934’te soyadı kanunu ile “Atatürk” soyadını aldı. 1930’lar önceki dönemlerden çok farklıdır; belirleyici özelliği sıkı kuvvetler birliği ve parti devletidir.
Tarih metodu bakımından doğrusu; her devirdeki ismiyle anmaktır: Mustafa Kemal Paşa, Gazi ve 1930’larda Atatürk...
Kavramlar, tarihi dönemlere uygun olmalı.
Herkes daha çok benimsediği dönemi ve ismi öne çıkarabilir tabii; öyle oluyor zaten.