Doğru, asrın felaketi… Türkiye hiç bu çapta bir doğal afetle karşılaşmamıştı. ‘Çatal fay’ hatlarının kırılmasıyla peş peşe 7.7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler daha önce olmamıştı. İlk defa 13 milyon nüfuslu çok geniş bir coğrafya ‘afet bölgesi’ oldu… Elbette asrın felaketi…
Fakat 18 Ağustos 1999’daki Gölcük depremine de haklı olarak ‘asrın felaketi’ demiştik. Ertesi gün Hürriyet gazetesi şu manşeti atmıştı:
Gölcük depremi öyle bir felaketti ki bir süre gerçek dersler almıştık. “Deprem vergisi” denilen Özel İletişim Vergisi’ koymuştuk… Köprüler, kamu tesisleri güçlendirilmiş, deprem yönetmeliği değiştirilmişti...
RİSK AZALTMA PLANI
Son deprem felaketinin merkezi olan Kahramanmaraş… Valilikle AFAD’ın birlikte hazırladığı 2020 tarihli bir “Kahramanmaraş Afet Risk Azaltma Planı” var. Kesinlikle liyakatli beyinlerce hazırlanmış mükemmel bir plan… Birkaç yılda yapılabilecek olanlar yapıldı mı, “ihmal” mi edildi?
Plan aynen “şehirde meydana gelebilecek afetlere hazır olmak, bu afetlerin risklerini azaltmak ve uyum sağlamak amaçlı 213 eylem belirlenmiştir” diyor. (sf. 81)
Sizi ayrıntılara boğmayacağım, sadece bir örnek: Bu 213 eylemden biri şöyle:
“Afete Maruz Bölge (AMB) Kararı alınmış olan alan içerisindeki binalar ile önceden tahliye kararı alınmış ancak içerisinde halen ikamet edildiği tespit edilen hasarlı ve riskli binaların tahliye edilmesi…” (sf. 83)
Peki tahliye edildi mi yoksa “ihmal” mi edildi?
Riskli binalar boşaltılmış olsaydı, can kayıpları bu kadar olur muydu?
Deprem riskli bütün bölgelerde böyle.
Bu tablo “asrın ihmali” değilse nedir?
İSTANBUL NE DURUMDA?
Cumhurbaşkanı, “böylesine büyük bir depreme hazırlıklı olamazdık” diyor. Sorun ihmalden değil anlamında…
Hayır, programlanmış tedbirler uygulansaydı aynı depremin can ve mal tahribatı bu kadar olmazdı.
İşte Japonya, işte bizde 7.7 depremine direnen sağlam binalar…
Özellikle 1999 depreminden sonra bu iktidarın ilk on yılında ciddi çalışmalar yapıldı. İstanbul’da kamu binaları, köprüler, tüneller güçlendirildi. Depremde insanların korunabileceği “toplanma alanları” oluşturuldu.
Ama sonra buralar aynı iktidar belediyelerinin kararıyla ve bakanlık onaylarıyla imara açıldı, AVM’ler dikildi! Korkunç deprem riski biline biline!..
Bütün Türkiye’de oy ve bütçeye gelir için imar affı çıkarılırken, deprem riski unutulmuş muydu?
Betonlaşma muazzam rant yaratıyor, istihdam da oy getiriyordu… Erdoğan 1994’te İBB Başkanı seçildiğinde İstanbul nüfusu 8 milyondu, rantın cazibesiyle nüfus yüzde yüz artacaktı.
Buna alan mı dayanır, orman ve yeşillik mi, doğal doku mu dayanır?
Erdoğan samimiyetle söylemişti:
“Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum” (21 Ekim 2017)
‘BİZDEN’ VE DENETİMSİZ
Diplomat Dr. Kâni Torun şöyle diyor:
“Şimdi özeleştiri zamanı. K Maraş belediyesi 1989’dan beri Refah, Fazilet bilahare AK parti tarafından yönetiliyor. Fay hattında dikey mimariye izin verildi. Çöken sadece binalar değil inşaat eksenli muhafazakâr belediyeciliktir.”
Torun, Gelecek Partisi Genel Sekreteridir, ama siyasi değil analitik bir beyandır sözleri.
Aslında bizde iktidara gelen her partinin yandaşları ‘ganimet’ bekler!
Asırları kapsayan patrimonyal devlet geleneği böyle bir bozuk kültür yaratmıştır.
AK Parti döneminde “bizden” kültürü iktidar eliyle nimet dağıtmayı körükledi, “denetimsizlik” bunu kolaylaştırdı.
İnşaat denetimleri TMMO’dan alınıp “bizden” Şehircilik Bakanlığına verildi. “Bizim” belediyeyi, “bizim” bakanlık denetliyor!
Varlık Fonu kanunla Sayıştay denetimi dışında tutuldu! Denetimi “bizim” atayacağımız denetçiler yapıyor!
AK Parti grubu tek soru önergesi vermedi, tek Meclis soruşturması açmadı!
Bütün bunlar bu nitelikte ancak “Parti Devleti” döneminde olmuştu, şimdi 21. Yüzyıldayız!
Görüyor musunuz, modern demokrasideki “denetim ve denge” kavramı ne kadar önemli, hem de canlar kurtarabilecek bir kavram!
Açık toplum, hukuk devleti… Başka yol yok.