İYİ Parti lideri Meral Akşener, Türkiye’nin her bölgesine gidebilen bir lider… Türkiye gibi tarihten gelen etnik ve dinî fay hatlarının keskin olduğu bir ülkede liderlerin bu fay hatlarında siyaset yapmak yerine, fay hatlarını yumuşatmaya, entegre etmeye çalışması, ülke coğrafyasının her yerine gitmesi, her kesime seslenmesi son derece önemlidir.
Hangi parti, hangi lider bunu yapıyorsa doğru yapıyordur. Zira bu mesele yüz yılı aşkın bir sorundur; kısa vadede çözümü de son derece zordur.
SINIR ÇİZMEK?!
Irak’ta Kürdistan özerk bölgesi var. Orada Kürtler bu dar coğrafyanın içinde kalmış, içinde tutulmuşlardır. Türkiye’de ise hem dindaşlık hem Cumhuriyet’in eşit vatandaşlık hukuku sebebiyle nüfuslar iç içe geçmiştir. İktisadi gelişmenin sosyal hareketliliği artırmasıyla öyle bir kaynaşma olmuştur ki, arada ayrılık veya özerklik sınırının çizilmesi imkânsızdır.
Totaliter bir zihniyetle sınır çizmeye kalkmak, yani bir iç coğrafyayı Kürdistan ilan etmek Türkiye’nin diğer bütün bölgelerini “Türkistan” olmaya itmek gibi korkunç insani trajedilere yol açar. Böyle faciaların örnekleri dünyada az değildir.
Osman Baydemir gibi kin ve nefret küpü haline gelmiş fanatiklerin Türkiye için “işgalci” bühtanında bulunması, sınır çizilmesini istemesi terörü besleyen mariz psikolojinin ifadesidir.
Kürt vatandaşlarımızın elbette Kürt hassasiyetine saygı beklemeleri haklarıdır. Ancak karşılıklı duyguları körüklemek herkese felaket davetidir.
Zaten Türkiye genelinde Kürt vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu HDP’ye oy vermiyor.
HDP totaliter bir “KCK partisi” mi yoksa Batılı anlamda demokratik bir parti mi olacak, buna bile karar verebilmiş değil.
YÜZ YILLIK SORUN
Osmanlı’ya kadar gitmeyelim. Başbakan İsmet Paşa’nın 1935’te doğu illerine yaptığı inceleme gezisi sırasında, Van’da 9 Temmuz günü Defter’ine yazdığı not:
“...Kürt meselesi vardır. Siyasi olarak sindirilmiştir. Amma vardır.”
Iğdır’da 16 Temmuz’da yazdığı not:
“İdare çok cahilce ve zalimanedir…”
İsmet Paşa’nın “Defterler”i iki cilt olarak yayınlanmıştır. (Yapı Kredi Yay.)
Meslektaşımız Saygı Öztürk de “İsmet Paşa’nın Kürt Raporu”nu yayınladı. (Doğan Kitap)
Atatürk’ün İktisat Bakanı Celal Bayar, Aralık 1936 tarihli “Şark Raporu”nda, “Kürt diye bir kısım vatandaşların” dışlandığını, bunun ileride “aksülamel” (tepki) doğurmasından endişe ettiğini yazar. (Nurşen Mazıcı, Celal Bayar, Der Yayınları)
Tarihin o döneminde farklı çözüm yolları, yumuşak geçiş ve entegrasyon metotları çok da bilinmiyordu. Kürt adının bile resmiyette yasaklandığı, çok sıkı güvenlikçi politikalar uygulandı. Ama sonuç, Celal Bayar’ın yazdığı “aksülamel”lerin, tepkilerin 1970’lerde patlak vermesi, terör örgütü PKK’nın özellikle 12 Eylül işkenceleriyle taban kazanması oldu!
BİRLİKTE YAŞAMAK
Bugün o politikaların yanlışlığı görüldüğü gibi uygulanması da imkansızdır. Çağımızda teröre ve aynı zamanda nefret söylemine karşı mücadele yanında uzun vadede iki şart daha vardır:
• Kürt vatandaşlarımızın hissiyatına saygılı davranmak, onlarda tehdit edilme ve aşağılanma hissi yaratacak otoriter söylemlerden sakınmak, hukuka, demokrasiye, TBMM’ne güveni geliştirmek…
• Türkiye’yi, kimsenin kopmak istemeyeceği bir demokratik refah devleti, gelişmiş toplum düzeyine ulaştırmak…
Bu açıdan, herhangi bir partimizin Kürt vatandaşlarımızla iyi ilişkiler kurması takdir edilmesi gereken bir olaydır. Bu ister AK Parti, ister Millet İttifakı yapsın, iyidir, doğrudur.
BDP Kürt kimliğini savunmakla beraber ‘Türkiye partisi’ olma konusunda irade gösterebilse iyi bir şey yapmış, uzun vadede çözümü de kolaylaştırmış olur.
KÖRÜKLEMEKTEN SAKINMAK
Meral Akşener’in Siirt’te ‘burası Kürdistan’ diyen, belli ki HDP’li bir vatandaşla ağız dalaşına girmeden, birlikte yaşamayı savunarak “bu ayrışmadır, bunu kabul etmem mümkün değil” diyerek tartışmayı kapatması, kutuplaşmayı körüklemekten sakınması isabetli olmuştur.
Akşener’i “tepki göstermedi” diye eleştiren iktidar yanlısı medya, Başbakan Erdoğan’ın bugün biri söylese soruşturma konusu yapılacak sözlerini hatırlıyor mu?
Milliyetçiler Ziya Gökalp’in “Kürt Aşiretleri Hakkında Tedkikler”ini okumalıdır. Gökalp inkarcılık yapmaz, aksine, sosyolojik ve duygusal entegrasyon yolunu gösterir.
Bu mesele çok zor ve ancak soğukkanlılıkla bakılabilecek yüz yıllık bir sorundur. Partiler üstü görülmeli, ayrıştıcı dilden sakınılmalıdır.