‘Ahmak...’

Taha Akyol

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun mahkum edilmesi siyasi bir karardır. Onaylanır da siyaset yasağı gelirse Cumhurbaşkanı Erdoğan, kamuoyu araştırmalarında en güçlü gözüken rakibini bertaraf etmiş, dahası, İstanbul Belediye Başkanlığı da partisinin eline geçmiş olacaktır.

Bu işin siyasi tarafı… Ben hukuki tarafı üzerinde durmak istiyorum, bu her şeyden önemlidir.

Gücü ele geçiren hukuku sopa gibi kullanmaya devam ederse ne ekmeğimiz büyür ne milli saygınlığımız artar.

BİR ZAMANLAR ERDOĞAN

Hatırlarsınız, İBB Başkanı Tayyip Erdoğan 1997’de “okuduğu şiirden dolayı” mahkum edilerek seçme hakkından mahrum edilmişti. Yargıtay onaylamıştı.

Erdoğan haklı olarak evrensel hukuka sığınıyor, evrensel hukukun üstünlüğünü savunuyordu.

Amerikan Başkonsolosu Carolyn Huggins, kendisine geçmiş olsun ziyareti yapıyor, kararı eleştiriyordu.

Dışişleri Bakanlığı ise Huggins’i Türkiye’nin içişlerine karışmakla suçluyordu! (30 Eylül 1998 )

Başbakan Ecevit “ABD şeriatçılara cesaret veriyor” diyordu.!(1 Ekim 1998)

Avrupa Konsey’i kararı kınayan bildiri yayınlıyordu. (24 Eylül 1998)

O zaman Avrupa, muhafazakarların nezdinde güzeldi. Kuracakları Ak Parti, AB sürecine bağlılık ilan edecekti…

O dönemde “dış güçler” iyi idi!

Asıl hukuken önemli olan, saygın hukukçularımızdan Prof. Sami Selçuk’un değerlendirmesiydi.

Erdoğan’ın yasaklılığını onaylan Yargıtay’ı Sami Selçuk şu sözlerle eleştirmişti:

“Yargıtay kararı hukukun temel ilkelerini yıkmıştır!” (Özlenen Hukuk, s. 243-248)

BİLİMSEL RAPOR

Güç el değiştirdi. Hukukun zayıf siyasetin güçlü olduğu bütün yarı gelişmiş toplamlar gibi bizde de siyaset, hukuku değiştirdi.

Sami Selçuk hocamız, Erdoğan’ın mahkum edilmesiyle “adil yargılanma hakkının çiğnendiğini” yazmıştı. (s. 248-251)

Bugün de tersinden işliyor aynı yollar, yöntemler…

İmamoğlu dosyasında, ceza hukukumuzun saygın isimlerinden Prof. İzzet Özgenç, Prof. Ahmet Gökçen ve Prof. Adem Sözüer’in hazırladıkları 36 sayfa bilimsel rapor var. İmamoğlu davasında adil yargılama yapılmadığını anlatıyorlar, mesela tanık dinlenmesi taleplerinin hakim tarafından reddedildiğine dikkat çekiyorlar; “tarafsızlık açısından kuşku doğurmakta olup esasen savunma hakkının da kısıtlandığı gösteren bir husustur” diyorlar.

Dikkat ediniz, tarafsızlığı kuşku doğuran bir yargılama!.. Sadece bu değil.

YARGIÇLARIN SÜRGÜNÜ

İmamoğlu davasında 5 duruşma yapıldıktan sonra, istenilen kararı vermeyeceğini söylediği ileri sürülen yargıç başka yere atandı, 6. duruşmada, başka bir yargıç geldi… Bilimsel raporda bu olay anlatılıyor, hakimin değiştirilmesinin, hukukun en temel ilkelerinden biri olan “doğal hakim” ilkesinin ihlali olduğu belirtiliyor, bu konuda AYM kararlarından alıntılar yapılıyor.

Türkiye’de, bugünkü iktidarın öteden beri çok sorunlu olan yargı bağımsızlığına indirdiği en büyük darbe, hoşlanmadığı hakimi HSK eliyle başka yerlere ataması veya başka davalara vermesidir. Bu tür yargıç sürgünleri uzun bir liste oluşturur...

Erdoğan, bu hakim sürgünlerinin yargı bağımsızlığına aykırı olduğunu ifade etmiş, “coğrafi teminat” getirerek düzeltecekleri söylemişti. (30 Mayıs 2019)

İki buçuk sene geçti, bırakın düzeltmeyi, “araç” olarak kullanmaya böyle devam ediyorlar; İşte Kavala davasında değiştirilen hakimler…

Kaşıkçı davasının Suudilere devrilmesine karşı muhalefet şerhi yazan 40 yıllık ve birinci sınıf hakim Nimet Demir de bu sürgünlerin en vahim örneklerinden biridir.

Ama “bizden” gencecik hakimler İstanbul’da ağır ceza mahkemelerine atanabiliyor!

SUÇ MU?

Birçok seviyesiz söz gibi ‘ahmak’ kelimesini de siyaset dilimize sokan Süleyman Soylu’dur. Bir soru üzerine İmamoğlu aynı kelimeyi kullanmış. HSK üyelerini mi, Soylu’yu mu hedef aldığı tartışılabilir. Fakat bilimsel raporda, “beceriksiz herif, meziyetsiz, karaktersiz, emekli ol git, hiçbiriniz insan değilsiniz” şeklindeki sözleri Yargıtay hakaret saymadığı, “ahmak” demenin de kaba bir ifade olsa da cezai suç olmayacağı anlatılıyor.

Ama “ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet?!”

Kim diye değil nasıl diye düşünmeliyiz. Muktedir kim, mağdur ki? Öteden beri güce göre değişiyor. “Nasıl” önlenebilir bu? Hukukun, siyasetten üstün olmasıyla!

Parti pırtı, ideoloji miğdeoloji, hayır!.. Hukuk, bütün siyasetlerden, ideolojilerden üstün olmalıdır.

Altılı Masa bunu başarabilirse, ülkeye en büyük hizmeti yapmış olur.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (145)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.