Yobaz kimdir?

Şule Demirtaş

Geçen hafta ülkece çok sevindiğimiz Milli takım kadın voleybol takımımızın başarısıyla ilgili bir yazı yazmıştım. Bu büyük başarı karşısında mutlu olmamak elde değil gerçekten de. Fakat hemen sonrasında özellikle Twitter’da bir takım talihsiz karikatürler yayınlanmaya başlamıştı bile. Bu başarıyı ülkenin ortak bir değeri olarak görmeyerek, nefret ettiği diğer kesime verilecek bir dersmiş gibi servis etmenin kısa süreli mutluluğuna talipti koca koca profesörler.

Oysa senelerdir bu kutuplaşmanın kutuplarında, diğerine belirlenmiş nazarlar içerisinde bakan, yok sayan bu anlayışın herkesi oldukça yormuş olması gerekmez miydi? Filenin Sultanlarının o smaçları diğer ülkelerin gücünün üstünde bir güce vurduğunu hayal ediyorken biz, başka zihinlerde güya modernite vurgusuyla biz başı kapalı kadınların başına geçiriliyordu o toplar. İlginç. Bitti dediğimiz yerden yeniden başlayan bir nefret bu.

Mesela benim hayranlıkla takip ettiğim bir kadındır Profesör Jackie Yi Ru Ying. Ru Ying 1992’de Massachusetts Institute of Technology’de Kimya Mühendisliği Bölümü’nde profesör oldu. 35 yaşında MIT’te profesör olabilmiş en genç bilim insanlarından birisiydi. Şu an Singapur merkezli Biyomühendislik ve Nanoteknoloji Enstitüsü’nün (IBN) kurucu, yönetici direktörü aynı zamanda. Kanserin erken teşhis metotlarından, bulaşıcı hastalıkların tanı kitlerine kadar çok büyük bir skalada hazırlanmış nano teknoloji çalışmalarıyla bugün dünyanın en mühim mühendislerinden birisi. 2008 yılında, Amerikan Kimya Mühendisleri Enstitüsü tarafından Modern Çağın Mühendisi olarak seçilmesi bir tesadüf değil elbette. Almış olduğu sayısız ödülü, bilime sunduğu katkıları, ömrünü insanlığa faydalı olmaya adamayı ve bilim insanları yetiştirmeye harcamasını anlatırken, kendisiyle ilgili bahsedeceğim en ufak detay Jacki Yi Ru Ying’in Müslüman ve tesettürlü olmasıdır.

Sanmıyorum ki MIT’te ders verirken kendisi gibi düşünmeyen, örtünmeyen öğrencilerini yobaz olarak tanımlasın, 3. Sınıf karikatürler eşliğinde sosyal medyada linçlesin. Birer nefret öznesi yapsın. Kafasındaki yobazlık kümesine tüm örtünen bayanları sokarken, çağdaşlığı, bilimi de zinhar kimselerin tekeline bırakmasın…

Sadece bilimde değil, kültür, sanat her alanda bu dışlayıcılıktan bıktık aslında. Alışıyorsun fakat usanıyorsun da. Yine karikatür dergilerinden birisinin kapağında tesettürlü kadının sanattan anlamayacağı vurgusu ve karikatürü “şahane” tanımıyla paylaşan profesörler, insanlar… Gerçekten de “gülersem öldürürler, gülmesem öldüm” kabilinden komiklikler bizi bizden alıyor. Tam bitti derken yeniden başlıyor ve hiç bitmiyor. Görünen o ki bitmeyecek de.

İlahi… Gelinen şu zamanda hala daha bu eskinin, Nuh Nebi’den kalma seküler üstenci bakışlarını savurmanın ne alemi var? Bir de bu saçmalıkları beğenen binler; tam bir seçim sonrası sosyolojik olgusu olarak zirveye yeniden tırmanmış ötekileştirme hali. Ülkenin kodlarına mıh gibi kazınmış bir yazgı. Kim gelse, kim gitse silinemez…

Nefretin yanlış yere kanalize olduğu alanlar bunlar. İktidar ölçeğiyle tüm muhafazakarlara böyle etiketler yapıştırmak vaka-i adiye artık. O kadar uzun sürmüş bir iktidar ki neredeyse Bilge Karasu’nun “Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı” kitabını okumak kadar uzun sürmüş bir iktidar, diğer yüzde 50’lik kesimin katmerli nefretine muhatap ne yazık ki. Bu sivrilen uçlarda iktidar destekçisi ve de muhalefet yanlısı olmayan muhafazakarı da artık Allah korusun gerçekten. Kendisine yaftalardan yafta, araflardan araf, yalnızlıktan yalnızlık beğensin.

Öteki ne zaman nefes alacak? Senelerdir bunu anlatmaya çalışan ve böylesi bir yaşam alanı açacağını vadeden muhafazakarların iktidarında bu konuların konuşuluyor olmasının abes olması gerekirdi. Güç bir topluluğun yarısını değil, yarısından çok çok fazlasını memnun etmelidir, hele ki varlığı seneler süren ve rüştünü ispatlamış bir güçse bu.

Bu ülkede bir muhafazakâr kadının başına gelebilecek her türlü gadre uğramış birisi olarak ifade ediyorum ki iktidarın, kendisi gibi düşünmeyene, kendisi gibi olmayana da selamet sağlaması gücünün öncelikli amacı olmalı. Toplumun üste duyduğu sevgi ya da nefret bir süre sonra birbirine beslediği duygular haline dönüşüyor. Sivri olan her şey batıyor ve kim rahatsızsa rahat olduğunu düşündüğüne yönelik bastıramadığı bir öfkeyi gitgide büyütüyor. Birbirini aşağılayarak yükselmeye çalışan bu gergin toplumda mutlu olan çok az bir azınlık var.

Hasılı hem eski dost düşman olmaz hem de dost acı söyler. İktidarın vadettiği günler belki yarın belki yarından da yakın bir zaman içinde gelecekse, acilen her yapılan ve söylenende zorlamayla ve aşkla hikmet arayan ve bulan basın, yandaş şürekâsının sözlerine değil, aynayı başka yerden tutan, gerçekleri dile getirenlerin söylediklerine bakmalı. Güce lazım olan artık alkış değil, gerçekler.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (23)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.