Nuri Bilge Ceylan’ın Kuru Otlar Üstüne filmini bilinçli bir tercih olarak sinemada izlemedim. Kariyerinin en uzun filmlerinden birisini çekeceğini bildiğim için haliyle uzun diyaloglara da hazırdım. Bu sebeple geriye alma, yeniden izleme-dinleme imkânı sunmadığı için de evde izlemeyi sabırla bekledim. İyi ki öyle yapmışım.
Yine zamanın ağır aktığı bir filme hazırlıklıydık ki kışın, yoğun karların altında zaman çok daha ağır ilerler. Haliyle zamanlar birlikte diyaloglar da sonu hiçbir zaman sağlam bir karara ulaşmayan, ulaşmadığı gibi her yöne sürüklenen cümlelerden ibaretti. Fakat diyalog nereye akarsa aksın gerisin geri de geliyordu. Bu tarz, Nuri Bilge’nin araba silecekleriyle özdeş bir ritmi aslında, sürekli, aynı yönde ve ritmik…
Nuri Bilge Ceylan dikkatli bir tempo içerisinde sürüklediği senaryoyu ağır bir melankoliye boğsa da uzun diyaloglar eşliğinde hayatın tam da merkezinde olmanın kendisini anlatıyor filmlerinde. Filmografisinin belki de en hipnotik filmi olan Kuru Otlar Üstüne’de de hem farklılıklara sıra vermiş hem de kendisine ait olduğu uzaydan görülecek meşhur imzalarını atmayı ihmal etmemiş. Sinemasında hem lineer bir ilerleyiş hem de net bir duraksama var…
Ceylan’ın kariyerinin ilk yılları, kahramanlarının gizli, mesafeli niteliklerini somutlaştıran filmlere damgasını vurdu. 2002 yılında çektiği ve çığır açmış filmi Uzak’ta da konuşmalar kesik kesik ilerliyordu ve dolaylıydı. Diyaloglarda ya rahatsız edici konuların tamamen içine giriyorlardı ya da bu tamamen kaçınıyorlardı.
Kış Uykusu ile birlikte Ceylan’ın karakterleri daha çok konuşmaya başladı. Filmler görsel olarak daha çarpıcı atmosferlere yer veriyordu.
2018’de çektiği Ahlat Ağacı’nda ise Ceylan, erken yaşta tükenişin taşraya dair bir lanet olduğunun altını çiziyordu. Memleketine dönerek yazdığı kitabı bastırma arzusunda olan hevesli yazar, genç kahraman Sinan’ın, din adamları, bürokratlar, arkadaşları, babası, annesi ve diğer yabancılardan oluşan bir kesitle yaptığı konuşmalar etrafında inşa edilen bir hayat çizimi vardı.
Bu diyalogların en harikuladesi elbette tanınmış bir yazar olan Süleyman’la yaptığı, çeşitli konular hakkındaki süren uzun diyaloglarıydı…
Benzer bir sahne Kuru Otlar Üstüne filminde de var oluyordu; filmin ana kahramanı Samet 30’lu yaşlarındaki bir öğretmen olan arkadaşı Nuray arasındaki dolaylı ve yoğun konuşmalarla…
Samet dört yıldır görev yaptığı küçük doğu kasabasında İstanbul’a nakledilmek için can atıyor. Fedakâr bir eğitimci olmak şöyle dursun köye ve halkına duyduğu küçümsemeyi güçlükle bastırabiliyor.
Nuray Ankara’da barış mitingine düzenlenen terör saldırısında bacağını kaybetmiş olsa da hâlen görünüşte ütopik idealler uğruna mücadele etmenin önemine inandığını söyleyen bir aktivist.
Samet ve Nuray arasındaki biteviye diyaloglar ise siyasi eylemlerin önemi hakkında. Hiçbir şeye kendini adamış gibi görünmeyen Samet imkânsız hedeflere ulaşmaya çalışmanın anlamsız olduğunu, aynı zamanda kolektif ideallere bağlılığın verimsiz bir çalışma olduğunu savunuyor. Eski bir atasözünü de düşüncelerinin haklılığına şahit olarak söylüyor; “Sürü halinde seyahat edersen, yalnızca eşek görürsün.”
Malum Sol-liberal tartışmaları hızlı ve hararetli ilerler. Samet ve Nuray da bunun hakkını veriyordu. Ceylan da zaten filmlerinde süregelen uzun diyaloglar için “benim baş kaldırma biçimim” ifadesini kullanmıştı bir röportajında yanlış hatırlamıyorsam.
Uzun diyaloglar kendi sadık izleyicisine dinlettiği preludler aslında Ceylan’ın. Çok şey söyleyerek kelime yığınları arasından “özü arattırma” gibi bir edim. Sonuçla derdi yok, diyaloğun taraflarının da kendilerini haklı çıkarmak gibi dertleri yok. Savundukları şey ait oldukları yaşam biçimleri; bu biçimlerin içeriği değil. Herkes inanabildiği yerin ibadetinde. Bu yer çekimsiz ortam Ceylan’ın her filminde daha da derinleşiyor.
Kuru Otlar Hakkında, yoksul doğu köylerinde yaşayan insanları eğitmek için köy okuluna seyahat eden öğretmenlerin Türk film ve edebiyatındaki ortak hikayesini anlatıyor bir anlamda. Ve ben Samet’in köye geliş sekansını gördüğüm andan itibaren zihnimde Hakkari’de bir Mevsim filminin çağrışmasına engel olamadım. Malum filmin senaryosu da Ferit Edgü’nün “O” romanından esindir.
Kuru Otlar Üstüne’de Ceylan gösterişli fakat acımasız değil. Rus yazarlara duyduğu hayranlık kayadan sızan su gibi akıyor filmden. Bu da işin diğer bir paradoksal yönü. Şunu bilmeliyiz ki Nuri bilge Ceylan sert bir hümanist… Severken yere düşürebilir…
Ceylan, Samet gibi bir karakterin kendisini hem aşağılamasına hem yüceltmesine izin veriyor. Bu onun bir yönetmen olarak karakterlerine ne kadar sahip olduğunun da bir özeti. Her yönüyle karakterini anlayan bir yönetmen. Bu filmde sanki anlamanın da ötesine geçmiş onunla özdeşleşmiş gibi. Çünkü film lirik bir hayalle, Samet’in hayal kırıklıklarıyla şefkat, umut, gönül yarası ve teslimiyetle dolu hayali bir mektubuyla bitiyor. Fakat Samet’in bu hali bile onu tam olarak benimsememizi sağlamıyor.
Nuri Bilge filmlerinin tıpkı hayat gibi olmasının tam özeti de bu herhalde. Kuramadığımız, kurmak zorunda da olmadığımız bir empati ile filmden ayrılıyoruz.