Metris ve de Silivri. Said, Derviş ve Pappe…

Şule Demirtaş

“Filistin sana yakın bir uzaklıkta,
Ve sen, rüzgâra inat, bir Filistin oluyorsun…”

Mahmud Derviş

Mahmud Derviş'in “Edward Said İçin Requiem” adlı şiiri, Edward Said'in ölümünden sonra onun anısına yazılmış güçlü bir ağıttı. Bu şiir, sadece iki dostun paylaştığı ortak davayı ve mücadeleyi değil, aynı zamanda sürgünlük, aidiyet ve kimlik meselelerini derinlemesine ele alan bir balattı. Derviş şiirinde Said’in “kayıp ülke Filistin” için duyduğu özlemi ve bu konuda verdiği mücadeleye atıfta bulunuyordu.

“İki sandalye arasında yürüdü:
Ve övdü sürgünlüğün duruluğunu.
Ne Doğu ne de Batı’dasın,
Ve o arada, hiçbir yerdesin, hiçbir yer…”

Edward Said Filistinli bir Hristiyan olarak batıda büyümüş, eğitim almış ve yaşamını sürdürmüş bir entelektüeldi. Ancak kökeni Filistin’e aitti ve sürgündeki hayatı nedeniyle kendisini ne doğuya ne de batıya ait hissedebildi. “İki sandalye arasında yürümek” metaforu, Derviş’in bu kimliksizliğe olan atfıdır. Said de bu arafta olma halini “aradalık” olarak betimler.

Said bu “arada olma halini” otobiyografik eseri “Yersiz Yurtsuz” da derinlemesine ele aldı. “Kış Ruhu” isimli derlemesinde de yer alan "Dünyalar Arasında" başlıklı yazısında da bu temaları işledi. Ona göre sürgün, sadece fiziksel bir yer değiştirme değil, aynı zamanda sürekli bir yabancılık ve hiçbir yere tam anlamıyla ait olamama hissidir. Sürgün hem bir acı kaynağıdır hem de bir entelektüel özgürlük aracı…

1948’de İsrail Devleti’nin kurulması sırasında Filistin’den sürgün edilmek zorunda kalan Said, hayatı boyunca tıpkı bugün de olduğu gibi haksızlıklara uğradı. Akademik çevrelerdeki İsrail yanlısı gruplar tarafından daimî olarak itibarsızlaştırmaya çalışıldı.

İsrail yanlısı grup ve lobiler kendisini “radikal” ve “terörizmi destekleyen bir figür” olarak göstermek için karalama kampanyaları yürüttü. Mazlum Filistin halkını savunan yazı ve konuşmaları nedeniyle ölüm tehditleri aldı, ofisine saldırılar düzenlendi ve ailesi taciz edildi. ABD ve Batı medyasının büyük bir bölümü Filistin yanlısı görüşlerini ya görmezden geldi ya da çarpıttı. İsrail’in politikalarını eleştiren yazıları ve söylemleri, sıklıkla “antisemitizmle” ilişkilendirilmeye çalışıldı.

Tüm bu haksızlıklara rağmen Edward Said, Filistin davasını uluslararası platformlara taşımayı başardı. Akademik ve entelektüel dünyada önemli bir figür haline geldi ve Filistin halkının haklarını savunan sesiyle hem Batı’da hem de Doğu’da silinmeyecek izler bıraktı.

Fakat günümüzde Filistin mücadelesi artık bir kamuoyu oluşturmaktan ya da Filistin halkının haklılığını ispatlamaktan daha önemli ve gerekli bir konuya evrildi ve evrilmek zorunda. Tüm dünyanın neredeyse soykırım yaptığını kabullendiği bir ülke olarak, kendisine karşı yapılabilecek hamlelerin yaşayan damarlarının tıkanması olduğu herkesin malumu. Yani boykot... Yani soykırım uygulamakta kullandığı tüm maddelerin nakliyatının engellenmesi...

Bu anlamda Filistin adına en az Said, Norman F. Ya da Mahmud Derviş kadar önemli isimlerden birisi de İsrailli tarihçi Ilán Pappé bana göre. “İsrail Hakkında On Mit” (Ten Myths About Israel) isimli kitabında, İsrail’in kuruluş süreci, Filistin’in işgali ve bu süreçte dünya kamuoyuna sunulan yaygın yanlış algılar hakkında eleştirel bir perspektif sunmasının yanında, Filistin halkının maruz kaldığı adaletsizlikleri ve bu süreçte oluşan mitleri analiz ettiği kitabında İsrail’in dünyayı kandırmakta kullandığı tüm argümanları çürütür.

Filistin’in boş bir arazi olduğu, 1948’deki Nakba’da gönüllü olarak yurtlarından göç ettikleri, İsrail’in kendisini savunduğu, barış istediği ancak barışı Filistinlilerin engellediği, Siyonizmin Yahudilerin ulusal kurtuluş hareketi olduğu, İsrail’in demokratik bir devlet olduğu ya da çözümün iki devletten geçtiği gibi kargaların güleceği masalları devlet politikası haline getirmiş devletin tezlerini tamamen rasyonel tespitlerle çürütür.

Bu sebeple Hayfa’dan sürgün edilerek İngiltere’ye yerleşen Pappé, geçenlerde de bir gazeteye çarpıcı bir röportaj verdi. Boykotun öneminden bahsediyor aynı zamanda İsrail’e gidecek sevkiyatların engellenmesinin yapılabilecek tüm hamlelerden daha önemli olduğunu söylüyordu.

İşin realitesine gelirsek;

Pappé yaşıyor, Said ve Derviş yok. Yaşasalardı “lanet olsun atom fiziğine, konjonktüre, menfaate, biz yok oluyoruz, biz bittik…” derlerdi halklarının sesi olarak. Hapse de atılırlardı fakat onları İsrail hapse atardı, “kartalı vuran kanadından çıkan oktur” sözündeki ok değil.

Bu anlamda;

“Öz vatanında sürgün, öz vatanında parya” olan 9 gence selam olsun.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.