Girdiğimiz enflasyon sarmalı, artan fiyatlar tüm ülkeyi ve hane halklarını rahatsız etse de tek sorun görünen büyük çerçevede “geçim sıkıntısı” değil. Enflasyonun çok derin ve üzücü tezahürlerini yaşıyoruz. Ciddi anlamda zor durumdayız.
Rakamlar vahametin ispatı…
Türkiye’de gıda maliyeti, 2024 Eylül ayında bir önceki yılın aynı ayına göre %43,72 arttı. Türkiye’de Gıda Enflasyonu, 2004’ten 2024’e kadar ortalama %19,55 arttı ve Nisan 2016’da %1,38 ile rekor düşük seviyede olan enflasyon Kasım 2022’de %102,55 ile tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Biz %102 enflasyonun pençesinde her an daha kötüsüyle de muhatap olabilirdik. Olduk da… Çok feci bir hal bu.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yaptığı denetimler sonucu taklit ve tağşiş yapan firmaların listelerini açıklamaya devam ediyor. Gıda sahtekarlığı yapan hileli firmalar teker teker açıklanıyor. Her geçen gün liste de büyüyor maaşallah. Bir yanımız ya ne güzel de çalışılıyor diyor bir yanımız da iyi de nasıl bu hale gelindi. İnsanlar neden bu sahtekarlıklara bu denli tevessül ediyor diye sormadan edemiyor.
Daha geçen hafta taklit ve tağşiş yapıldığı tespit edilen 463 firma belirlendi. Bu inanılmaz bir rakam. İşin ne derece ileri boyutlara taşındığını gözler önüne seren bir rakam. Ne kadar çoklar dememize kalmadan bugün de yeni listeler yayınlandı. Nazar değmesin!
Artık sadece beslenmek üzerine form edilmiş bir tarz-ı hayatı var emeklinin, asgari ücretlinin. Gıda fiyatlarının artmasıyla birlikte birçok ülke vatandaşı gıdaya güvensiz veya sınırlı bir erişim yaşıyor. Haliyle bu vaziyetin sağlığımız üzerinde de etkileri var. Eski beslenme alışkanlıklarını maddi yetersizlikten dolayı devam ettiremiyor olmanın ruhsal çöküntüsü, sağlıksız gıdaları tüketmek zorunda olmak ve bunun getirisi olan diyabetten otoimmün hastalıklara yakalanmaya kadar büyük hastalık skalası.
Bu yazıyı yazmak için edindiğim bilgilerden de durumun sandığımızdan da vahim olduğunu gördüm. Yapılan araştırmalar gıda güvensizliğinin artmasının insan sağlığına zarar verdiği için sağlık sistemine de büyük bir yük bindirdiğini gösteriyor.
Gıdanın yüksek maliyeti işletmelerde de kalitesiz üretime ve hileye başvurmaya sebep oluyor. Ayakta kalabilmesinin, mevcut çarkı döndürebilmesinin kendince bir izahı, başka bir yolu yok zira. Ya porsiyondan kısıyor ya kaliteden ya da kötüsüne ve ucuzuna tevessül etmeye başvuruyor.
İşletmelerde çalışan sayısının azalması dahi gıda kötülüğünün bir nedeni.
Fakat en sarsıcı olanı da yediğimiz etler hakkında duyduğumuz şaibeler. En kötüsü de ülkenin -maddi yetersizlikten dolayı- en çok tercih ettiği zincir restoranlarında domuz eti kullanıldığı haberlerini duymamız oldu.
Bu çok incitici bir haber. Bu ülkede dini hassasiyeti bulunmayan insanlar dahi domuz eti yemez, yememeye özen gösterir. İçki içebilir ki o da dinen haramdır fakat domuz eti beher bireyin kırmızı çizgisidir, zinhar yemez, midesi bulanır, görmek bile istemez.
Gerçekten dini hassasiyetlerimizi de bir kenara koysak genlerimizde yoktur, görmüşlüğümüz yoktur, biz bu hayvanı ancak çizgi filmlerde, belgesellerde izleriz. Bize o denli uzaktır.
Şimdi durumumuz şuna evrildi: kötülükten kötülük beğendiğimiz günlere. Tek tırnaklı eti, at eti, eşek eti falan artık rahmet okuyacağız şayet öyleyse. Fakat ülke insanının yol geçen hanı gibi uğradığı, eski günlerdeki, parasının dışarda yemek yemeye gittiği günlerdeki gibi yettiği hissini yaşadığı için, görece ucuz bulduğu ve sık sık gittiği restoranda domuz eti kullanıldığı iddiası... Allah aklımıza mukayyet olsun. Fikri bile ürpertici.
Sosyal medyada bir rapor dolaşıyor. Ki rapor Mart ayına ait. Düşünsenize bu zamandan beri konunun gerçekliğini geçtik, şüphesine bile dair bir fikrimiz olmamış. Zaten dindarlığımızla övündüğümüz, adım başı camii, imam hatip konuşlandırdığımız canım ülkemizde böyle bir söylencenin dolaşması bile bir infialdir bırakın gerçekliğini. Yalan mı?
Her yediğimiz ürünün kalitesi düştü. Çocuklar için durum daha da ciddi. Bir ülkenin en önemli gelişmişlik düzeyi eğitim ve sağlık alanında aldığı önlemlerdir. Dünyanın her yerinde bizim kadar olmasa da bir enflasyon yaşandığı doğrudur fakat gıda kalitesinin bu denli düştüğü başka bir ülke daha var mıdır bilmiyorum.
Bu kalitesizliğe yine muhatap olan düşük gelirli vatandaş. Tenceresini kaynatmaya çalışan birisi için 5 kiloluk tenekesi binler, iki binlerle anılan bir yağı alabilmek mümkün değil. Bu baz bir ürün üstelik, lüks değil ihtiyaç.
Çoluk çocuğun rızkından, sağlığından çalınan zamanlar. Bu da bize denk geldi…
Tüm duyduklarımız yanlış olsun ne izahını ne de mizahını yapamayacağımız bu korkunç haberle muhatap olmayalım. Aksi takdirde bu mide bulantısını, bu yaşadığımız tiksintiyi atma imkânımız yok.
Çok kötü, çok.