"Çok az şey biliyorduk. Memleketi bilmiyorduk, halkı bilmiyorduk çünkü tarihimizi bilmiyorduk dersem, neden çok az şey bildiğimizi yeterince anlatmış olurum” Kemal Tahir
İttihat ve Terakki Cemiyeti tarihimizin hiç gündemini kaybetmeyen bir maddesi adeta. Popülerliğini hiç kaybetmemiş, her zaman bir kutbun timsali olmuş, adı altında çok tartışmalar dönmüş bir madde.
Meşrutiyetin ilanındaki rolü, iktidarda bulunduğu dönemlerde aldığı ve tatbik ettiği kararların Osmanlı Devleti’ne etkileri, Türkiye Cumhuriyeti’nin inşa sürecine dahil oluşları ile Türk siyasi tarihinde önemini yitirmemiş bir oluşum.
İttihat ve Terakki denince akla genel olarak Talat, Enver ve Cemal paşalar geliyordu. Genel bu üçlü hat cemiyetin de özeti gibidir. Talat ve Enver Paşa’nın cemiyet içerisinde kendilerine ait fraksiyonları da bulunması hasebiyle diğer üyelerden ayrılan bir yanı vardı. Enver Paşa’nın fraksiyonu ordu ve fedai zabitan etrafında şekilleniyorken, Talat Paşa’nın fraksiyonu siviller üzerinden şekilleniyordu. Talat Paşa’ya bağlı sivillerin en yüksek mertebesinde ise Kara Kemal bulunuyordu.
Türkiye’de edebiyat sosyolojik anlamda mühim bir yeri doldurdu. Türk toplumu da her zaman sosyolojik tahlilleri geç yapılmış bir toplum oldu. İttihat ve Terakkinin kendi sosyolojisi de esasında Türk siyasetinin bütün ana arterleriyle kendisi bir anlamda. Hâl böyle olunca Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e geçişin ve yeni bir dönemin birleştiği noktada Kemal Tahir’i görmemek olmazdı. Toplum sosyolojisini konu alan edebiyat geç kaldığımız bir buluşma, geç bindiğimiz bir tren olsa da bu anlamda imdada yetişen bir yazar olarak Kemal Tahir’den bahsedebiliriz. Gerek tarihi gerek köy romanlarıyla Türk Edebiyatı’nın kalıcı simalarından birisi olan Kemal Tahir…
Malumdur ki Kara Kemal de geniş kitlelerin hayatına, Kemal Tahir’in Kurt Kanunu romanı ile girdi. Hakkındaki çalışmalar da kısıtlı olunca roman karakteri Kara Kemal, gerçeğin yerini almaya başlamıştı.
Tahir, Cumhuriyet eleştirilerini Kara Kemal üzerinden “kendimizden biliyorum” gibi bir görmüş geçirmişlikle dile getiriyor ve aynı eleştirileri Batılılaşma üzerinden devam ettiriyordu. Ankara’nın muhalefete yönelik tasfiyelerini İttihat ve Terakki’nin tasfiyeleriyle ilişkilendiriyordu. “Her çeşit savunmayı suç sayarak muhalefeti suça itmek” ifadesi aslında İstiklâl Mahkemesi’nin Ankara yargılamalarından da görüleceği üzere en isabetli eleştirilerden birisiydi. Ve Kurt Kanunu romanında bu hareketi Kara Kemal’e “biz de böyle yapıyorduk” dedirtircesine aktarıyordu…
Romandaki Kara Kemal’den gerçek bir siyasi figür kimliği olan Kara Kemal’e geçişi Alperen Gökçe’nin kaleme aldığı “İttihat ve Terakki’nin Küçük Efendisi Kara Kemal” kitabını okuyarak sağladığımı söyleyebilirim. Zira Tahir eserinde Kara Kemal’e adeta milli iktisat dersi verdirtiyordu ve Kara Kemal üzerinden milli iktisat çalışması çok da fazla yapılmamıştı.
Esnaf Cemiyetleri ile İstanbul’a hâkim olan Kara Kemal’in milli iktisat girişimleri Cumhuriyet dönemine de yansıdığı için o dönemde böyle bir iktisadi sivil organizasyon yeni kurulmuş bir idarede büyük bir siyasi güç demekti. Yani hem yeni döneme intikal eden iktisadi pratik hem de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Kara Kemal ismiyle tasfiyesi iki anlamda da başlı başına araştırma konusu teşkil ediyordu. Kitap için bu anlamda bir “Kurt Kanunu” romanı tefsiri diyebilmemiz de mümkün. Bakış açısı da romantik değerlendirmeler veyahut öfke seli içermiyor. Bu da diğer mühim bir husus.
İlk bölümde Kara Kemal’in yaşamı, Millî Mücadele dönemindeki faaliyetleri ve Cumhuriyet dönemindeki hayatı ile ilgili bilgi veren kitap, ikinci bölümde İttihat ve Terakki’nin neden milli iktisada başvurma gereği duyduğu, neden Müslüman ve Türk sermayeye ihtiyaç duyulduğu gibi sorularla alakalı olarak Osmanlı Klasik iktisadına telmihler de yaparak bir iktisat tarihi anlatısı sunuyor.
Cemiyet söz konusu olduğunda çok da ön planda olmayan, adını diğer üyeleri kadar duymaya alışık olmadığımız Kemal Bey, Talat Paşa’nın 1907’de İstanbul’a gelişinde ilk temas kurduğu kişilerden.
Cemiyette de liderden sonra ikinci adam hüviyetinde, liderin bir gölgesi gibi. “Küçük Efendi” olarak görülebilmeniz için haliyle o cemiyet içerisinde uzun bir süre geçirmeniz ve sağlam diyaloglar kurmanız gerekir. İşte İkinci bölüm Kara Kemal’in ve Talât Paşa’nın aynı zamanda sivil gücü olan esnaf cemiyetleri ile loncaları bir arada işliyor. Kitap bu gücün arka planını irdeliyor. Mesela bilmediğimiz bir yönüyle Kara Kemal’in sivil kesimden oluşturduğu güçlü bir ekibi var. Bu gücü en çok Doğu’dan göç eden ve hamallık yapan insanlar oluşturuyor. Yine esnaf örgütlenmeleri vasıtasıyla elde ettiği güçlü bir vasıf da var. Esnaf cemiyetleri vasıtasıyla Anadolu’da kurulan iktisadi organizasyon şehirde büyüyen iktisadi fikri yerele taşıma ve ülkeyi her anlamda bir sermayeyle kalkındırma muradı güdüyor. Memduh Şevket Bey, Hamal Ferit, Fetullah Bey de bu örgütlenmelerde aktif rol alıyorlar.
Kitabın anlattığı bir diğer bölüm de Cemiyetin tüm çalışmalarını “imparatorluk sosyolojisinin dağıldığını ve toparlanamayacağı fikriyle ele alması. Bundan sonraki sürecin Müslüman ve Türk unsurla baş başa olacağını ve toparlanmayı ülkenin ancak kendi içerisinde bir ticaret ağı geliştirerek halledebileceğini düşünmeleri. Cemiyet üyeleri bu fikrin iktisadi yansımasını ticaretten ve sermayeden bihaber, tüm umusu devlet memurluğu veyahut askerlik olan bir popülasyonla yapamayacağını biliyor. Bu insanları devletin garantici maaş ve makam fikrinden ayırmak ve ticari hamlelere yönlendirme, ortak etme fikri var. Balık tutmayı öğretme kısaca.
Kitapta benim için ise en ibretlik kısım İstiklal Mahkemeleri yargılamaları bölümüydü. Türkiye’nin muhalefetle mücadele ve yok etme tarihine bir bakıştı bu kısım. Bugünün bir izdüşümü. Kemal Tahir’in sonsuz öngörüsü…