İster erkek ister kadın olsun her Müslümanda bilginin peşinde koşmanın ve çevresindeki dünyayı inceleyerek, tanımlayarak Allah’ın hakikatini öğrenmenin kökleşmiş bir değeri vardır. Peygamberimiz izini takip edenlere “İlim nerede bulunursa bulunsun onu arayın, bulun” sözüyle bizlere adeta bir buyrukta bulundu.
İslam’da bilgi arayışı her zaman kadınlara da yönelik oldu. Geleneğin dayattığı tüm yanlış anlaşılmalar, peygamberin bizatihi kendisi tarafından en baştan çürütüldüğü halde kadına aslında rolü olmayan modeller yüklendi ve eğitim anlamında ötekileştirilen kadın, kendisine başka türlü biçilmiş rollere maruz bırakıldı.
Oysa Allah, bir insanın tekamülü anlamında hiçbir cinsiyet ayrımı yapmamıştır. Peygamberimiz de bir hadisinde şöyle söylemiştir: “İlim öğrenmek, her Müslümana (erkek ve kadın) farzdır.”
Bu dini bu şekilde algılayan kadınlar, kendisine verilen her güzelliğin Allah’a ait olduğunu ve insanlığa verilecek her hizmetin yine Allah’a karşı bir kulluk bilinci olduğunu bilen nice Müslüman kadın edebiyat, sanat ve kültür alanında ilerleme kaydetti. Bu anlamda, dünyanın rotasını değiştirecek bilimsel çalışmalara imza attı ve atmaya da devam ediyor.
Ancak ne batıda ne de doğuda, uzaklarda da aramayalım Türkiye’de ve ana akım medyasında Müslüman kadınların olumlu tasvirleri nadiren yapıldı. Gördüğümüz Müslüman kadın tipolojileri de ne yazık ki sadece iktidara yakın isimler oldu. Mecliste ya birisine bağırırken ya hiçbir işe yaramayacak boş sözleri savururken ya da başı boş sokak köpekleriyle ilgili yasaya el kaldırırken… Acı ama gerçek şu ki bunun dışında bu ülkede görünür bir Müslüman kadın kimliği hala daha mevcut değil.
Oysa… Bu çoğunluğu elinde bulundurma adına yapılacak her hareketi meşru gören miyop fanteziler, medyanın kodlanmış sınırlı alanı haliyle belirli stereotipleri besleme becerisini de beraberinde getirdi… Ekranlar işine gelenleri gösteriyor, öteki ya da ötekileştirilmiş Müslüman kadınlar, muhalif Müslüman kadınlar hala daha geride, geri planda bırakılıyor. Bu aslına bakarsanız tek tip bir Müslüman kadın biçemi yaratma muradı; hem erkin hem de sekülerlerin ortak noktası. Edilgen, çabasız, karşıt duramayan, klişe, bilim ve sanat üretemeyen Müslüman kadın prototipi…
Batı zaten -hali hazırda- “Müslüman kadınların dinleri yüzünden baskı altına alındığı şeklindeki” ön kabulden o kadar çok ekmek yedi ki gerçekle hiçbir bağı olmayan bu düşünce sayesinde yine Müslümanları ve ürettiklerini ısrarla gömmeye devam ediyor. Cinsiyet eşitliğini ve kadın haklarını vurgulayan İslami mesaj Kur’an’da hiçbir temeli olmayan hurafeler veyahut birbiriyle yarışan kültürel değerler, gelenekler, gerçeği olmayan saçma anlatılar yüzünden yozlaştırılıyor.
Fakat İslamofobik algı, Müslümanların yetersiz eğitimi ile sahip oldukları inançları arasında bir korelasyon kurmaya her zaman dünden razıydı. Oysa doğru bir bilgi temelini ancak somut rakamlarda bulabilir. Rakamlar yanılmaz
Matematikle konuşacaksak yüzde 98 nüfusu Müslüman Tunus’ta, yüksek öğrenime kayıtlı kız öğrenci sayısı erkeklerden yüzde 5 daha fazla. Malezyalı kadınlar yüksek öğrenime kayıtlı nüfusun %55’ini oluştururken bu oran Lübnan (%54) Ürdün ve Libya’da (%51). Mesela Bahreyn, yüksek öğrenime kaydolan kadınların oranında ABD’yi dahi %6’lık bir oranla geride bırakmış vaziyette. Eğer batının dayattığı düz mantıkla yaklaşacaksak ve buna göre “eğitim özgürlükse” Bahreyn’deki Müslüman kadınların Amerikalı kadınlara göre daha özgür olduğunu söylememizde hiçbir mahsur olamaz.
Oysa batıda işler daha facia bir vaziyette. İslam’ın kadının eğitim hakkını tehdit ettiğine inanan İslamofobikler, Müslüman kadınların eğitim almasını engellemek için devamlı barikat kuruyor.
Fransa olimpiyatlarda başörtülü sporcularına yarışma yasağı koyduğu gibi eğitimde de sahte laiklik kisvesi altında dışlayıcı zulmüyle yasaklarını her geçen gün arttırıyor. Prestijli bir sivil toplum kuruluşu olan İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, bu yasaklar her yıl binlerce kadını yüksek öğrenim kurumlarından uzaklaştırıyor.
Oysa…
Tarih Hz. Ayşe ve Hz. Fatma’dan itibaren Müslüman kadınların bilim ve tıpla ilgilendiği gösteren bilgilerle dolu. Buna karşılık Amerika’da 1890’lı yıllarda kadınlar doktor dahi olamıyordu.
Yüzlerce yıl önce Müslüman kadın doktorlar, erkek meslektaşlarıyla eşit muamele görüyordu. Hatta tıp alanında yazılı katkıda bulunmaktan da sorumluydu. Yani şimdiki deyimle “yayın üretmekten.” Ayrıca usturlap kurucusu Meryem El-İcliyye gibi kadınlar, Müslüman saraylarında yetenekli bilim adamları olarak istihdam ediliyordu. Bilinen ilk Müslüman kadın astronom da olan Meryem El-İcliyye, kadınların bilim alanında oldukça pasif oldukları bir dönemde baba mesleğini edinerek astronomi alanında kendisini geliştirmişti. O gün şartlarında basit bir formatı olan usturlabı geliştirerek gök cisimlerinin uzaklığını ölçmüş, saatin henüz yaygın olarak kullanılmadığı dönemlerde vakitlerin isabetli bir şekilde saptanmasına yardımcı olmuştu. Bu kariyeri takdir etmek için el-İcliyye’nin onuruna, 1990 senesinde, Henry E. Holt tarafından Palomar Gözlemevi’nde keşfedilen bir ana kuşak asteroide “7060 Al- Ijliya” adı verildi.
Geçmişi anlatmak şurada dursun, Müslüman bilim kadınlarını anlatmak istediğim bu yazıda kendim için rol model olarak da belirlediğim Jackie Yi-Ru Ying hakkında yazarak bir süre bu konu hakkında yazacağımı da belirtmek isterim.
Nobel kendisini ısrarla görmek istemese de Müslüman bilim dünyasının prestijli ödülü olan Mustapha Price sayesinde kendisini tanıdım.
Kanserin erken teşhis metotlarından, bulaşıcı hastalıkların tanı kitlerine, biyomalzeme kullanımından, tarım üretimlerine kadar sayısız buluş üretmiş ve patent almış bu kadın, Çinli Hristiyan ailede doğmuş ve orta yaşlarda Müslüman olmuş, MIT’de profesörken örtünmüş bir bilim insanı.
Dünya genelinde mucit başına düşen ortalama patent adedi üçken 200’e yakın patent üreten, bilimsel makaleleri binlerce atıf alan bu bilim kadını ve deha, içindeki bu azmi dininin ona verdiği emirlerden alan bir Müslüman.
İşte bu Müslüman kadınları dünya yok saysa da ben bir süre anlatmaya devam edeceğim.