Hayat bazen ummadığımız derecede zorlu oluyor. İş, aş, eş, dost derdi ile o denli meşgul oluyoruz ki yanı başımızda akıp giden hayattan zevk alamıyoruz. Hayatta zevk aldığımız şeylerde sınırlı olunca haliyle dertlerimiz de katlanarak artıyor. Ülkece depresif haller sergiliyoruz.
Bu ülkede pek çok erkeğin tek eğlencesi futbol ama onun da yıllardır tadı yok, çünkü yapı, kapı, sapı her neyse herkesin bahsettiği ama ne hikmetse kimsenin kuyruğundan yakalayamadığı ama her işin içinde olan, bir şeyler yapmasa bile yapan-yapması muhtemel olan bir yerler var ve hiç durmuyorlar. Tanıdığım birçok insan maç izlemiyor daha doğrusu bizim ligimizi izlemiyor. Bunların içinde iki yıldır önüne geleni bir şekilde yenen ve sürekli şampiyon olan takım taraftarları da var.
Vesselam futbol, belki hep kirli idi ama artık iyice çekilmez hal aldı. Spor pardon futbolun depresif halimizi daha da katmerlendirdiği bir gerçek.
***
Aile mefhumu da başka bir yere doğru evriliyor günümüzde. Aile olmak gerçekten zor bir iş. Düşünsenize normal şartlarda selam bile vermeyeceğiniz tiplere sırf eş, dost, akraba diye katlanıyor ve yıllarca sırtınızda taşıyorsunuz ve taşımaya devam etmek zorunda kalıyorsunuz.
Ama yeni nesille bunlar da değişmeye başlayacağa benziyor çünkü öyle bir nesil geliyor ki düşman başına desek yeri var. Mesela çocukların büyük bir kısmı aile büyüklerinin evlerine gelmesinden hoşlanmıyor. Aile büyükleri ile –eğer arada akçeli bir ilişki yoksa- bir araya gelmek istemiyor. Burada büyüklerin de etkisi elbette var ama bu durum davranışlarını normalleştirmiyor.
İnanılmaz derecede ben merkezci-bencil bir nesil yetiştiriyoruz. “Hayır”ı asla cevap olarak kabul etmeyen tuhaf bir nesil. Üstelik yaptıkları hiçbir eylemin de sorumluluğunu üstlerine almıyorlar. Almıyorlar derken fazla da haksızlık yapmayalım; almama sebepleri ebeveynleri çoğu kez. En çok duyduğumuz söz “bizim çocuk böyle!”
“Hayır!” çocuğumuz öyle değil bunun sebebi bizlerin davranışları. Bu nedenle de çocuklar büyüklerini sağmal inek gibi görüyorlar.
Islah evleri maalesef binlerce çocuk mahkumla dolu. Yeşilçam filmlerin birisinde “hırsızın çocuğu hırsız, katilin çocuğu katil olur” diye konuşan bir hakim tiplemesi vardı. Bu hakimin çocuğu kaçırılıp bir yankesici olarak yetiştirilmişti. Sanırım senaryo bir Hint filminden alıntı idi ama sonuçta bir gerçeğe işaret ediyordu. Çocuklarımızı içinde bulundukları ortam etkiliyor ve bu ortamı biz üretiyoruz. Zengin, fakir fark etmeksizin her seviyede çocuklarımız elimizden uçup gidiyor.
***
Demokrasimizin bir türlü gelişememesi de benzer mevzulardan. Sadece kendine Müselman bir topluluğun adalet, eşitlik, hür bir ortam inşa etmesi zaten mümkün olamazdı, olmuyor da zaten.
Allahtan hafızasız bir toplumuz da her şeyi hemen unutuyoruz. Her yeni güne ilk günmüş gibi başlıyoruz. Her sabah geçmişi unutarak uyanan bir kızın hikayesi vardı. Ondan halliceyiz.
Sokak röportajlarını o yüzden seviyorum. İzleyip hem halimize gülüyorum hem de gelecek konusunda umutlanıyorum. Niye gülüyorum, çaresizlikten. Niye umutlanıyorum, bu kadar hızlı dönebilen bir millet yarın her şeyi yapabilir de o yüzden.
Sadece insanları doğru yöne kanalize edebilecek bir akıl gerekiyor. O kadar kolay işte!..
Çok tuhaf ama Türkiye’de siyaset çok konuşulan bir konu ama siyaset üretebilen yok gibi… Üretemediğimiz için de Erdoğan’ın ez zayıf hali bile muhalefete kafa tutabiliyor. Sokak röportajları ne denli komikse muhalefetin hali de o derece komik ve umutsuzluk verici.
Türkiye bu denli kötü muhalefeti hak etmiyor diyeceğim ama bence ediyor. Böyle başa böyle tarak…
Muhalefet sağ olsun ara ara gülme ihtiyacımızı da ara ara karşılıyor. Bir muhalefet fıkrası ile bitireyim şimdilik, o kadar dünyadan kopuk ve olan bitenlerden habersizler ki:
CHP Genel Başkan Yardımcısı İlhan Uzgel, Suriye’deki gelişmeleri yorumluyor:
“Esad, Erdoğan’la görüşmedi diye cevap Halep’i almak mı olmalıydı?”
Valla ben ilk duyduğumda çayı püskürtmüştüm…