Yalan Rüzgarı

Şenol Kaluç

1 Ocak 1990’dan 31 Aralık 1993 yılına kadar tam 1040 gün boyunca insanları hafta içi her akşam TV başına kilitleyen bir dizi vardı. Adını duyunca eminim 40 yaş üstü hemen herkesin yüzünde bir tebessüm oluşacak: Yalan Rüzgarı.

Bu dizinin benim için bir başka anlamı daha var. Dizinin o yıllarda yayınlanan bölümlerindeki ana karakterlerden biri olan Viktor Newman’ı canlandıran Eric Braeden. Rahmetli anneannem -kış aylarında bizde kalırdı- tipi ve bıyıkları nedeniyle olsa gerek, her akşam büyük bir heyecanla izlediği dizide Victor’u her gördüğünde “bizim oğlan” çıktı der ve arkasından çevrilen oyunlara hayıflanırdı. Gerçekle kurgu arasındaki çizginin ayrılamadığı dönemlerdi.

Çok iyi hatırlarım biz çocuklar da Süpermen, Örümcek Adam vb. fantastik filmleri izleyip olmadık akrobatik hareketler yapar, tehlikeli işler yapardık. 3-5 metrelik duvarlardan sırtımızda çarşaftan bozma pelerinlerimizle uçmaya kalkardık. Biz mi sağlamdık yoksa şansımız mı yaver giderdi bilmiyorum bu tür saçmalıklarımızı ufak tefek zedelenmelerle atlatırdık. Şimdi ise …

Ya da bizim kırıklıklarımız kimseyi çok fazla ilgilendirmiyordu.

Eski günlerde güzel şeylerin yanında yoksunlukta çoktu elbette. O günün Türkiye’sinde küçük bir mutlu azınlık vardı ve onların bir eli yağda bir eli balda idi. Yağ bal demişsem herkesin ulaşabildiği kadar… Ve bu ulaşma çoğu kez sınıfsal bir durum değildi.

Bir şekilde kabuğunu kıranlar o yağlı ballı kesime dahil olabiliyordu. Sizin doğuştan getirdiğiniz özelliklerinizin ya da hangi partili olduğunuzun çok bir önemi yoktu.

Ne zaman bir Sümerbank övgüsü duysam içim burkulur. Bütün çocukluk ve gençlik yılları Ankara’da geçmiş biri olarak Ulus’ta tarihi binadaki ünlü Sümerbank Mağazası benim gibi varoş sakinleri için ulaşılması gerçekten zor bir yerdi.

Okullarda iskarpinin şart olduğu yıllarda Sümerbank’tan ayakkabı alabilmek büyük bir ayrıcalıktı. Bizler ancak ikinci üçüncü kalite kumaşlara bir nebze ulaşabilirdik. Onları almak için de uzun süre para biriktirilirdi.

Yani birilerinin anlattığı gibi Sümerbanklar hiçbir zaman biz sıradan halkın mekânı ol(a)madı. Birilerinin geçmişteki tatil beldelerini anlattığı gibi. Hoş şimdi büyük bir kesim için de aynı durum geçerli…

İlkokulda iken sınıfımızda 2, ortaokulda 2-3 fazla, lisede iken de 3-4 memur-kamu işçisi çocuğu vardı. Okul dönüşlerinde bu çocukların tatil maceralarını büyük bir kıskançlıkla dinlerdik. Lise’nin ilk günlerinde bir arkadaşım inşaat kalıplarının üstünde 8-10 saat çalışmaktan nerede ise kömür karasına dönmüş yüzümü ve kollarımı gördüğünde “Tatilde nereye gittiniz, biz falanca yerdeki filanca tesisteydik” demişti. Bense şaka olsun diye “Eryaman plajındaydım” demiştim. Ankara’nın Eryaman ve Batı Kent bölgesi konutları daha yeni yeni yapılıyordu o yıllarda.

Konu dağıldı gitti; Yalan Rüzgarı gibi bizim hayatlarımız da sallanıp gitti. O yıllarda okullar daha sıkı idi en azından not anlamında. 15 tatil öncesi ve yıl sonu törenlerinde kürsüye çıkabilmek çok zordu. 2000’den fazla öğrencisi olan ortaokulumda törenlerde üstün başarı belgesi alabilen nadirattandı. Takdir ise 2-3 sınıftan birinde ya olur ya olmaz teşekkür belgesi alanların sayısı ise sınıflarda 3’ü 5’i geçmezdi.

O dönem koçsuz geçmek büyük başarı idi. Eş dost ziyaretinde çocuklara ilk sorulan soru “kaç koçun (zayıfın) var?” olurdu.

Cuma günü tüm Türkiye karne alacak ve karnelerin yanında milyonlarca belge! Onur belgeleri, takdirler, teşekkürler havada uçuşacak. Öyle ki belgesiz öğrenci sayısı bizim öğrencilik çağımızdaki takdirlikler ve teşekkürler kadar ya olacak ya da olmayacak.

Victor Newman’ın arkasından iş çevirenler sadece bir dizi karakterine zarar veriyordu. Biz ise binlerce gencin geleceğine zarar veriyoruz. Yalanlarla örüntülenmiş bir sistemden hayır çıkar mı? Çok zor.

Ulusal sanatımız kendi kendimizi kandırma işine gene devam edeceğiz.

Amerika için söylenen bir söz var: Amerika’nın her yıl çok iyi yetişmiş 20 bin kişiye ihtiyacı var. Bunun yarısını içeriden elde edebiliyor diğer yarısını ise göç yolu ile temin ediyor. Oranlarsak bizim için 5-10 bin yeterli olabilir ama arada kocaman bir fark var. Amerika geri kalan milyonlar için de bir fırsatlar ülkesi. Bizde ise milyonlarca insan asgari ücrete mahkum! Şehirleşmeyi öyle abarttık ki kırsalda para kazanılabilecek işler gözümüze çok zor görünüyor. Gençlerimiz de girişimcilikten çok tüketim meraklısı.

Bu yol bizi nereye götürür, bilemiyorum?!

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.