Bugün ve yarın TEOG sınavları var ve dolayısıyla eğitim sorunları basın ve yayın organlarında kendisine geniş bir yer bulacak.
Eğitim alanında çalışan akademisyen ve psikologlar eğitimin (öğrenci-öğretmen-veli) üçlü sacayağı üstüne kurulduğundan bahisle derin sistem eleştirilerine girişecek, yeni çözüm yolları önererek dünyadan örnekler verecek, eğitim-öğretim kuramları ile ilgili kâğıt üzerinde o denli harika şeyler anlatacaklar ki bu teorilerin pratikte uygulanabilirliği var mı yok mu kimse sormayacak.
Son tahlilde ise öğretmenlerimizin kalitesiz oldukları, çağı yakalayamadıkları, kendilerini geliştirmedikleri, baskıcı ve ben merkezci oldukları, çocukların seviyesine inemedikleri hatta yan gelip yattıkları vb. iddialarla sorumluluğun aslan payı öğretmenlerin sırtına bırakılacak.
Her çocuğun tekliğinden yola çıkanlar, öğretmenlerin (her çocuk için bölünmesini beklerken) 20-30 hatta daha fazlasıyla karşı karşıya olduğunu unutacak. Çocukların enerjilerini serbestçe harcamaları gerektiğinden bahsederken okullarımızın %90’ında doğru düzgün serbest etkinlik alanları olmadığı, yeni yapılan okulların bile çoğunda spor ve tiyatro salonu, etkinlik alanları vb.ni bırakın doğru düzgün bir kantin alanı yapmayı bile akıl edemediğimizi ve sonunda her şeyin birkaç saatlik sınavlarla belirlendiğini unutuyoruz.
***
Her şeye rağmen I. kademe öğretmenler büyük bir başarı ile kendilerine emanet edilen çocuklara okuma-yazma ve dört işlem becerisini az ya da çok kazandırabiliyor. Fakat sınıflar büyüdükçe öğretmenlerin işi hem zorlaşıyor hem de etkinliği azalıyor.
Bu düşüşün sebebini sadece öğretmenlerin yetersizliğiyle açıklamak yanlış olur. TEOG vb. sınav sonuçları bir başarı(?) ise arka varoşlardaki öğretmenleri başarısız, seçkin okullardaki öğretmenleri başarılı kabul etmemiz gerekir ki bu doğru değil çünkü o seçkin okullardaki öğretmenler de bir zamanlar o arka varoşlarda çalışıyordu. Böyle bir kabul bizi; bazı öğretmenlerin bazı yerlerde yan gelip yattığına götürür. Hâlbuki bu okulları öne çıkaran üçlü sacayağının büyük oranda daha etkili çalışması.
***
Lise sınıf geçme yönetmeliğine göre 15 farklı derse giren bir öğrenci; 6 dersten 90 ortalamayı yakalamış ise geçmek için diğer 9 dersten sadece 25 ortalama tutturması yeterli. Böyle bir sistemde ailenin ve çocuğun yeterince bilinçli olmadığı bir ortamda bu çocuklardan okulu ciddiye almaları ve daha fazla gayret göstermeleri beklenebilir mi?
Açıkçası mevcut sistemde öğretmenlerin çocuklar üzerindeki etkisi, teşbihte hata olmaz; bir çobanın sürüsü üzerindeki etkinliğinden bile daha az. Bugün sınıf geçme, ödev, disiplin vb. yönetmelikler başarıyı değil başarısızlığı, saygıyı değil saygısızlığı ödüllenlendirirken öğretmenleri suçlamak ne denli hakkaniyetli olabilir ki?
***
Bütün bunların yanında öğretmenlerin öğrenciye en ufak bir hareketinin görevden alınma sebebi sayılabildiği, öğrencisinin ve de velisinin fiili saldırısına uğradığında bile mağdur değil de fail gibi cezalandırılabildiği, BİMER ve ALO 147 üzerinden yapılan asıllı asılsız ihbarlarla soruşturmalar geçirdiği, amirleri ve müfettişler tarafından sürekli kişiliksizleştirilmeye çalışıldığı, her türlü yönetmelikle elinin bağlandığı, velilerin bir kısmının bakıcı muamelesi yaptığı, bir kısmının çocuğu ile birlikte saygı bile duymadığı bir ortamda öğretmenlerden mucize beklemeye kimsenin hakkı yok.
Pek çok eğitim yazarının yere göğe sığdıramadıkları Finlandiyalı öğretmenleri ülkemize davet etsek, emin olun mevcut sistemde çoğu üç ayda psikolojik sorunlardan muzdarip olur. Bu nedenle öğretmenlerden önce düzeltilmesi gereken çok fazla şey var.