Küresel iklim değişikliği ile ilgili birbirini tekzip eden tezler var. Var olmasına var ama ülkemiz adına ciddi bir iklim krizinin de kapıda gözüktüğü aşikâr. Doğamız çok ciddi anlamda yaralanmış durumda. Son 30, 40 yıldaki değişim inanılmaz. Karı ile meşhur şehirlerimizde bile geçmişe göre neredeyse hiç kar yağmıyor.
Yer altı ve üstü su kaynaklarımızın geleceği konusunda ciddi bir belirsizlik söz konusu ama buna rağmen biz hala mega projeler peşinde koşuyoruz. Marmara Bölgesinde su kaynakları ile orantısız bir nüfus artışı var ve bu artış hala devam etmekte.
Hükümetin bir gurur meselesine dönüştürdüğü Kanal İstanbul Projesi’nin uzun vadedeki maliyetlerini hiç hesaba katmadığı ise ortada. Bu yıl yaşanan susuzluk endişesi bile bence bu projenin rafa kalkması için yeterli olmalı. İstanbul’un zaten kısıtlı olan su kaynaklarının bu mega proje ile ne hale geleceğini anlamak için müneccim olmaya gerek yok. En düşük ihtimalle bölgeye en az 3 milyonluk bir nüfusun daha ekleneceği ortada. Ve bu nüfus için de temiz suya ihtiyacımız olacak.
Trakya bölgesinde yer altı su kaynaklarının büyük bir kısmının tükenme noktasına geldiğini uzun süredir biliyoruz. Buna rağmen bölgede aşırı miktarda yer altı suyu tüketen sektörler var. Dünyada pek çok ülke aşırı su kullanan işletmeleri sınırlarının dışına taşımakta. Ve üstüne üstlük bölgeyi sürekli kirleten bir de Ergene Irmağı var. Üç beş yıl önce bir bakanımız “Ergene Irmağında yine yüzeceğiz” demişti ama geçen hafta taşan ve binlerce dönüm araziyi zehirleyen Ergene Irmağının çevreye verdiği zararı henüz ölçemedik. Pek çok gölümüz, barajımız, ırmağımızın kuruma noktasına geldiği de bir başka acı gerçek.
Ankara’da çocukluğumuzda yüzmeye ve pikniğe gittiğimiz Çubuk barajı çorak bir araziye dönmüş durumda. Pek çok sulama göleti şu an boş ve geçmiş yıllardaki gibi dolma ihtimalleri de pek gözükmüyor. HES’lerin yapılış amacı ile ortaya çıkardığı sonuçlar arasında da büyük farklar var. Ülkemizin pek çok bölgesindeki doğal habitat alanlarını yok etmiş durumdayız.
Hükümetin belki farkında olmadan yaptığı en iyi şey şeker fabrikalarını kapatmak idi. Şeker pancarı tarımının akarsulara ve yeraltı sularına verdiği zararı nedense hiç kimse bilimsel veriler ışığında ortaya koymadı. Aşırı sulama ve bu sulama ile birlikte aşırı gübrelemenin ırmak sularını nasıl yaşanmaz hale getirdiğini yer altı sularını kirlettiğini nedense hep görmezden geldik.
Aynı şekilde hükümetin sürekli arttığını, orman mühendislerinin ise azaldığını iddia ettiği bir orman popülasyonumuz var. Ağaç sayımız artsa da nitelikli orman alanımızın azaldığı acı bir gerçek. İşin tuhafı yol boylarına dikilen fidanlarla orman varlığımızı arttığını sanan idarecilerimiz var. 80’li yıllardan beri her tarafa iklim şartları, toprak özelliği demeden çam dikmek gibi de tuhaf bir adetimiz vardı, şükür bu anlayış son dönemde biraz değişti. Siyaseten boğuşurken bu tür konulara yeterince önem verilmemesinin bedelini ileride çok ağır ödeyeceğimiz malum.
Kendi köyümden örnek verecek olursam ülkemizin dokusundaki hızlı değişimi belki anlatabilirim. Benim çocukluk yıllarımda dağda kırda bayırda gezmeye çıktığımızda herhangi bir yamaca eşme adını verdiğimiz küçük bir çukur kazar yarım saat sonra döndüğümüzde orada pırıl pırıl buz gibi su bulur, biz çocuklar da avuç avuç içerdik. Bugün içinde kurbağa bile yaşamayan ırmağımızda o zamanlar kum gibi balık kaynardı. O kadar çok balık vardı ki kalabalık gruplar ile ırmağa girer avuçlarımızla balık yakalayabilirdik. Söğüt dallarında 2-3 metrelik yılanlar bizi seyrederdi.
Köyün yaşlıları ise bugün sadece karşı yamaçta kalan ormanın eskiden köyün hemen arkasından başladığını ve hava karardığında ayı ve kurtların korkusundan kimsenin dışarı çıkamadığından bahsederlerdi. Geçmişte kar yağdığında Doğu’da olduğu gibi iki metreden aşağı olmaz, aylarca yerden kalkmazdı. Yıllardır ise doğru düzgün ne kar yağıyor ne de yağmur. Bir zamanlar köyün pınarlarından kol gibi sular fışkırırken bugün köyde içme suyu en büyük problemlerden biri haline geldi.
Doğa ile imtihanımızın hiç de iyiye gitmediği ortada iken bu günlerde yanan orman arazilerinin imara açılması gibi yaylalarında imara açılması haberleri gerçekten çok üzücü.